Bohem tarzda döşenen ev çok kalabalık görünse de aslında öyle değildi. Çoğu yeri bitkiler ve sarmaşıklar ele geçirmişti ve doğayla iç içe bir yaşam vardı burada. Yerde renkli kilimler seriliydi, kapıların girişlerine ise boncuklar asılmıştı. Bazı duvarlarda ise aile fotoğrafları vardı ve bir ara çok dikkatli incelemek istiyordum o fotoğrafları. Eski yayla evi gibi değildi ve en güzel yanı da bu ev bütün havayı içine alabiliyordu. Her yerde ardına kadar açılmış kapı ve pencereler vardı. Dışarıdan soğuk görünen bu taştan ev aslında sıcaktı. Samyeli yaylasındaki evimden katbekat iyiydi ama burayı iyi yapan Alpay abiydi. O olmasa burada kalamazdım. Alpay abi olmasa ben hayatta da kalamazdım...
Üst katta nasıl oluyor anlayamasam da bana bir oda verilmişti. Evet, bu evde bir odam vardı ve içerisi oldukça güzel dekore edilmişti. Geniş mi geniş, ferah mı ferahtı. Bu oda sevdiğim tarzda dekore edilmişti ne gariptir ki. Odaya ilk girdiğimde sol tarafta neredeyse çift kişilik gibi duran, üzeri küçük büyük yastıklarla donatılmış ve haddinden fazla rahat bir yatak vardı. Duvarlarda çeşitli ışıklar ve bohem havasından vazgeçmeyen tasarımlar vardı. Odanın duvarları ise bej rengine boyanmıştı hep. Sağ tarafımda geniş bir kitaplık duvarı boydan kaplıyordu. Duvarın en sonunda ise çalışma masası ve bitişiğinde geniş, beyaz çerçevelerle süslenmiş bir pencere vardı. Perde cereyanla sürekli bir yere savruluyordu ve doğrudan denize bakıyordu.
Her yer hemen hemen bejdi ve tüm mobilyalar ahşaptan yapılmıştı. Odanın ortasında bir de pofuduk bir berjer vardı ki en sevdiğim koltuk olacaktı. Alpay abi buranın ait olduğum yer olduğundan sanırım o kadar emindi ki bana bir oda hazırlattığını anlamıştım. Kapıyı ardımdan kapatıp yüzüme gelen saçlarımı kulağımın arkasına ittirerek odaya biraz daha girdim. Yerde kilim tarzında bir şey vardı ve pencereden içeriye sıcak bir hava esiyordu. Bu havadan rahatsız olarak pencereyi kapatmaya gittiğimde aşağıda fark ettiğim kadınla duraksadım.
Başına hasır şapka almış ve arka bahçedeki oturma grubunda tek başına oturuyordu. Bir şeyler içiyordu denizi seyrederken. Sessiz ve sakindi. Pencereyi kapatmayı tamamen unutarak kadına öylece bakarken kapımın tıklatılması ile aşağıdaki kadına bakmayı kesip arkama döndüm. Giren olmamıştı. Sanırım benden bir cevap bekliyordu ve umarım gelen Alpay abi ya da Beyza olurdu.
"Gel!" diye bağırdım cılız bir sesle. Endişeyle kapıya baktığımda kapı yavaşça aralandı ve içeriye Alpay abi girdi.
Tuttuğumu fark etmediğim nefesimi rahatlıkla verdiğimde Alpay abi düz bakışları ile "Girebilir miyim?" diye sordu. Ona başımı sallayıp pencereyi kapattım ve bu kadına olan merakımı erteledim. Küçük adımlarla yatağa yaklaşıp sanki benim değilmiş gibi, bir yabancıdan farksız tavırlarla yatağın ucuna oturdum. Alpay abi ise pofuduk berjeri altından tutup çekti ve hemen karşıma geçip oturdu.
"Beğendiniz mi odanızı Küçük Hanım? Kitaplık ve çalışma masasını seviyorsunuz diye özellikle istedim yapmalarını," dedi arka tarafını işaret ederek. Kitaplığa kısa bir bakış atıp gülümsedim. Kitaptan çok dekoratif ürün doluydu ve daha incelemeye pek fırsat bulamamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Koyu Kestane: Ekim
ChickLitBasit bir hikâyem var. Oldukça basit... Bir annem var, asla elini tutup da bu kadın benim annem diyemediğim. Bir babam var, asla yüzünü göremediğim, sırtımı dayayamadığım. Bir tane ablam var, hiçbir sırrımı paylaşamadığım, bana yol göstermeyen, en...