Eve gittiğimde, ev boştu. Annemin sevgilisinin o boktan yüzünü görmek istemiyordum zaten. Sonra birden sesli iniltiler duymaya başladım. Birisi porno programı mı açmıştı? Seslerin geldiği yere geldiğimde, annemin odası, annemin ve boktan sevgilisi Keçisakallı Kedi Adam'ın o malum işi yapmakta olduklarını gördüm. Bünyem sadece üç saniyeliğine buna bakmaya dayanabildi.
-Oha anne, diye mırıldanıp odama kaçtım. Ne bekliyordunuz ki? Amerikan filmlerindeki gibi "Oh my god, mum! You can't just have sex with a man you've just met!" dememi falan mı? Annem arkamdan gelirse diye odayı kilitledim ama gelecekmiş gibi görünmüyordu. Yere çöktüm, ama havalı bir hareket yapmaya çalışmıyordum, sadece bacaklarım titriyordu. Bu kadınların sorunu ne böyle? Kadınlardan genel olarak nefret ediyorum çünkü şu ana kadar tanıdıklarımın hepsi orospuydu.
Sesler gelmeye devam ediyordu, ben de bu yüzden İpek'in yazdığı kağıttaki şarkıları açmak için çantama uzandım. Kusma sinyali. Tuvalete git. Tekrar ediyorum. Kusma sinyali. Tuvalete koştum ve kustum. Sonra yine sessiz hıçkırıklarla ağlamaya başladım. Ellerimi ağzıma bastırarak ağlamamaya çalıştım ama bu sadece daha çok ağlamama neden oldu.
Küçük odamın en iyi tarafı, düşünceli annemin beni düşündüğü için tuvaletli odayı bana vermesiydi. Bence bunu beni küçük bir alana sıkıştırmak ve gün boyu yüzümü görmemek için yapıyordu. Zaten beni akıl hastanesine götürürken pek de üzgün görünmüyordu, bilmem anlatabildim mi.
Ben de nasıl olsa uzun kollu giyiyoruz diye koluma birkaç kesik attım, ama saymadım çünkü sayınca, 5-6 gibi rakamlar az geliyordu ama birkaç ay içinde kesilecek yer kalmaması bile mümkündü. Kollarını tasarruflu kullanmalısın Eren.
Şarkıları youtube'da dinledim ve Bring Me The Horizon'un birkaç şarkısını indirdim. Kendimi yine Ada'yı düşünür halde bulunca koluma kendimden tiksiniyorum yazmak istedim. Yapmadım tabi. Zarar verme bir sanat değildir. İmza atarlı ergen xdxdxd Güldürmedi di mi? Beni de. Zaten bu bir depresyon hikayesi, konuya geri dönelim.
Ben Can You Feel My Heart'ı dinleyerek ve tavana bakarak yatağa uzandığımda, saat 19. 26'da Ada'dan mesaj geldi. Doğruldum. Mesaja dehşet verici bir şeymiş gibi baktım. Sanki mesajda selam değil de "seni görebiliyorum" ya da "ne yaptığını biliyorum Eren Çakır" falan yazıyordu. Ayağa kalktım, ama aynanın karşısına geçip saçımı düzeltme isteğimi bastırdım. Endişeli bir biçimde odada gezindim. Pencerden dışarı baktım. İçinden elyafları çıkan pufa oturdum. Kafamı ellerimin arasına sıkıştırdım. Ayağa kalktım ve odanın ortasında durup tavana baktım. Gözlerimi sımsıkı yumdum. Derin nefesler alarak telefonu elime aldım. Selam yazmaya çalıştım, ama ellerim titrediğinden srkaö yazabildim. Sonra sildim, bu sefer yavaş yavaş tuşlara bastım. Telefonun ekranı elimdeki terden yapış yapış olmuştu.
-Naber, diye mesaj geldi hemen. Acı acı güldüm, ve "iyi sen" yazarken dürüst cevapların listesini yaptım:
-Kendimden tiksiniyorum.
-Yukarıda babam olmayan bir adam annemi sikiyor.
-Bütün gün bir şey yemediğim halde kustuğum için boğazım yanıyor.
-Kendimden tiksiniyorum.
-Senden hoşlanıyor gibiyim sanki ama hoşlanmıyorum da aslında ama sana bakınca adeta aşığım ama aşık olmak da istemiyorum ama yanlış anlama sana aşık olmamak istemiyor değilim sadece aşık olmak istemiyorum ama aşık mısın diye sorsalar tabii hayır derim lakin aşığım.
-Bir sinir krizi atlattım.
-Kustum.
-Kenar mahalleli oğlanlar gibi jilet attım.
-Kendimden tiksiniyorum.
Kafamı geriye attım ve nabzımı yavaşlatmaya çalıştım. Kalbim boğazımdan fırlayıp yere düşecek gibiydi. İğrenç benzetme için üzgünüm, ama bu durumu ancak böyle açıklayabilirim.
-İyi.
...
...
...
Lütfen gitme, diye geçirdim içimden. Lütfen gitme. Lütfen gitme. Beni iblislerimle yalnız bırakma. Lütfen gitme.
Ama başka mesaj gelmedi, ben de ne diyeceğimi bilemedim. Sikerim böyle işi, deyip yatağa yattım. Saate bakıp duruyordum, ama vakit dakika dakika geçiyordu. İçinde kaybolduğum bol, siyah hırkayı giydim ve basketbol oynamak için dışarı çıktım.
![](https://img.wattpad.com/cover/23691658-288-k298242.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EREN
Genç KurguOnu asla gülerken görmemiştim. Tebessüm ederken bile. Mavi gözleri hep boş bakıyordu, küçümser gibi değildi, alaycı bir şekilde de bakmıyordu sadece... Boştu işte. Mümkün oldukça az konuşuyordu ve insanlardan kaçtığı oldukça barizdi. O küçük kafasın...