Yemeklerimizi yerken sohbet ettik.
— Annem gelinliğimi tek başıma almama çok bozuldu, dedim yanaklarımı şişirip.
— Güzelim provaya beraber gidersiniz ne var bunda? Dedi şaşırmış vaziyette.
— Kız kardeşin olsaydı beni çok iyi anlardın, dedim başımı sağa sola sallayarak.
— Vardı aslında... dedi üzgün bir sesle. Kala kaldım.
— Benden on yaş küçük bir kardeşim vardı ama çok yaşamadı işte. Sonra zaten başka çocuk istemedi bizimkiler, dedi çatalını tabağının yanına koyup.
— Ben şey üzüldüm. Bilmiyordum, dedim gözlerinin içine üzgün bir şekilde bakarken.
— Kimse bilmiyor zaten. Anne karnında gelişimini tam tamamlayamadı. Mecburen erken doğurttular. O da küçücük doğdu. Yaşatmak için çok uğraştı doktorlar ama yirmi sene önce tıp bu kadar ileri değildi, dedi acı bir sesle.
Aferin Hande! Farkında olmadan koca bir çam devirmiştim. Fena halde de altında kalmıştım.
— Başın sağ olsun, diyebildim.
— Dostlar sağ olsun. Annem tansiyon hastası. Aniden tansiyonu çok yükselince beyin kanaması geçirmesin diye seçim yaptılar ve acil doğuma aldılar. Bebeği belki yaşatırız dediler ama olmadı. Yiyecek ekmeği içecek suyu yokmuş dedik ve Seyhan'ı unutmadan, kalbimize gömüp, hayatımıza devam ettik. O zamanlar doktor olmak istedim başka kardeşleri yaşatabilmek için ama sonra baktım ki biyoloji değil bilgisayar seviyorum. O yüzden yazılımcı oldum, dedi boynunu büküp.
Yerimden kalkıp yanına gittim ve başına sarılıp göğsüme yatırdım. Dışından ağlamadı belki ama içine akıttığı gözyaşlarını şefkatimle sildi. Yemekler buz gibi olmuştu. Konuyu değiştirmek adına;
— Ben bir kahve yapayım yemek üstüne sen seversin, dedim sofrayı toplarken. Başını salladı ve oturma grubuna geçti.
Mutfakla uzaktan yakından alakası yoktu. İlk birlikte olduğumuz sabah sanırım o romantik kahvaltıyı bile Hatice'ye hazırlatmıştı. Sorduğum zaman çok güzel konuyu değiştiriyordu çünkü.
Mutfakla ilgili eline tek yakışan şey lavabo kenarına uzak bir noktaya bıraktığı kirli tabağıydı. Onun dışında ekmek bile kesemiyordu. Kahvesini ikram ettikten sonra;
— Süleyman sen tek başına yurtdışında nasıl ayakta kaldın? Diye sordum merakla.
— Nasıl yani anlamadım? Dedi kaşlarını çatıp.
— Yani yemek konusunda hiçbir bilgin yok, dedim tek kaşımı kaldırıp.
— Ha sen onu diyorsun. Yani genelde dışardan yedim. Bir de işte arkadaşlardan arada yemeğe davet edenler oldu, dedi o meşhur p.ç gülümsemesi ile.
— Bu arkadaşlar sarı kafalı, etek giyen cins miydi? Dedim ellerimle kum saati işareti yaparak.
— Ne kadar fesatsın aşkım. Erkeklerde yemek yapabilir, dedi kaşlarını kaldırıp.
— Hee senin gibi değil mi? Dedim hırçın bir sesle. Az önceki hüzünlü hava dağılmıştı ama benim kıskançlık krizim tutmuştu.
— Benim elime yakışmıyor. Bir kere yumurta yapmaya kalktım ama mutfağı yakınca annem sinir krizi geçirdi ben de bir daha mutfağa girmedim, dedi sırıtarak.
— Sen ciddi misin? Diye sordum. Dehşete kapılmıştım.
— Ben tavayı ocağa koydum, altını açtım, sonra işte yağını ekledim. Baktım evde yumurta kalmamış. Giyindim bakkala gittim. Bir de dedim sıcak ekmek alayım oradan fırına gittim. Eve geldim tava alev almış dahi perdeler tutuşmuş. Neyse yangını söndürdüm tavayı falan attım. İkinci bir tava buldum. Tekrar yağ koydum. Yumurtaları kırana kadar yağ yandı. Yumurtanın biri katı, biri cıvık oldu falan. Annem eve gelince mutfağı gördü resmen sinir krizi geçirdi ya sana bir şey olsaydı diye. Kazık kadarım bu arada on birinci sınıftayım.
Sonra beni bir daha mutfağa falan sokmadılar, dedi gülerek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk Biter Mi? (#Tamamlandı)
Ficción GeneralHande ve Efe geçmişin tozlu sayfalarına gömülü bir aşkın iki kahramanı. Tekrar karşılaştıklarında çarpan kalpleri onları geçmişe götürse de aşkları kaldığı yerden devam edebilcek mi? Yoksa aşkları bıraktıkları yerde mi kalacak? #romancetr #RMKasım18