"O şerefsiz sana hangi akla hizmet hala mesaj atabiliyor? Anlaşılan yediği yumruklar ona yetmemiş."
Sehun yerden göğe kadar haklıydı. Hangi yüzle bana 'seni özledim' gibi saçma sapan bir mesaj atardı?! Aklım almıyordu.
"Ondan hiç kimseden etmediğim kadar nefret ediyorum." dedim kısık çıkan sesimle. Sesimi yükseltmemeye çalışıyordum çünkü şu an o kadar sinirliydim ki her an herkese patlayabilirdim.
Hissettiklerim tam olarak bunlardı. Küçükken bir insandan gerçekten nefret etmenin imkansız olduğunu düşünürdüm ama o bana öğretmişti. İçimde ona karşı en ufak bir duygu kırıntısı bulunuyorsa bu da üzerinden aylar geçmesine rağmen dinmek yerine daha da alevlenen öfkem olurdu.
"Prenses, burada ne arıyorsun? Ders başlayalı 15 dakika oldu bile."
Sinirden ellerim titrerken bu kulağıma aşina kalın ses tüm kötü duygularımı bir süngerle temizleyivermişti sanki.
"Gerçekten o kadar oldu mu? Umarım koç çok kızmaz." Sehun, bana bakarak ekledi:
"Sen de çok oyalanma Mi."
Hızlı bir şekilde kafamı salladım ve ifadesiz bakışlarımı Taehyung'a çevirdim.
"Buradan gitsek olur mu?" Her ne kadar hislerimi belli etmemeye çalışsam da titreyen sesim gözlerimle çelişiyordu.
"Hey, ne oldu böyle? Neden ağlıyorsun güzelim? Bir sorun mu var?" Ellerini kaldırıp yüzümün iki yanına koyarak yanaklarımdan akan gözyaşlarını sildi. O söyleyene kadar ağladığımın farkında bile değildim.
Ellerini ellerimin arasına aldım ve hafifçe okşadım.
"Her şeyi anlatacağım, sadece buradan gidelim."
"Pekala." dedi ve alnıma bir öpücük bırakarak elimden tuttu.
***
"Başta her şey mükemmeldi. Beni sevdiğine, ilk görüşte bana aşık olduğuna körü körüne o kadar inanıyordum ki alnına 'seni kandırıyorum' yazarak önümde dursa bile göremeyecek kadar kördüm. Daha sonra her geçen gün birlikte geçirdiğimiz zaman azalmaya başladı. Neredesin diye mesaj attığımda saçma sapan cevaplar veriyor ve birlikte bir yerlere gitmeyi teklif ettiğimde beni geçiştirmeye çalışıyordu." Derin bir nefes alarak devam etmek için kendimi zorladım.
"Sonra bir gün... Bir gün onu en yakın arkadaşımla öpüşürken gördüm. En kötüsü de onu hala kendi içimde haklı çıkarmaya çalışıyor oluşumdu. Aylarca belki bir açıklaması vardır diye düşünmekten uyuyamaz, hiçbir şey yiyemez oldum. Sonra anladım. O beni hiç sevmemişti."
Tedirgin bakışlarımı hiç sözümü kesmeden beni dinleyen Tae'ye çevirdim. Neden her an ağlayacak gibi olduğumu bilmiyordum. Onun için bir damla bile gözyaşı dökmeye değmezdi. Sevinçten havalara uçtuğum veya içim içime sığmadığı için dökülmesi gereken yaşlar kalbimi söküp aldığı için dökülmemeliydi. Burada yanımda olan Taehyung'ken onu düşünmekten bile söz edilemezdi.
Ona bunu anlattığım için asla pişman değildim. Aksine rahatladığımı hissediyordum. Belki de beni gerçekten seven biri olduğu içindi bu huzurum, bilmiyordum.
Yavaşça ve sanki yere düşüp parçalanacağımdan korktuğu bir porselen bebekmişim gibi ellerimi ellerinin arasına aldı. Dudaklarını avuç içlerime bastırdı. Bu duygu o kadar güven vericiydi ki gözlerimi kapatmamak ve büyüleyici gözlerine bir saniye bile olsa daha fazla bakmak için mücadele ediyordum.
"Onu bir daha görürsen ağzı ve burnunun yerinde olup olmadığını kontrol et."
💜
-rosie.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
cloudless night~{KTH}
FanfictionBu zamana kadar aşık olmanın benim için dünyanın en kolay şeyi olduğunu düşünürdüm. Ta ki bir şeyi fark edene kadar. Ben daha önce hiç aşık olmamıştım.