"Şu yeni çocuk mu?"
"Yakışıklıymış."
"Sehun ve Taehyung'dan sonra bir de bu çocuk mu? Mi Hi üçünü birden nasıl idare edecek merak ediyorum doğrusu."
"Baekhyun da ondan hoşlanıyormuş."
"Şu kızda ne buluyorlar anlamıyorum. Hiçbir özelliği yok."
"Niye ki, bence çok güzel."
Belki gözlerimi kapatıp duymuyormuş gibi yaparsam konuşmayı keserlerdi. Yeni yeni toplanan kalabalığın ortasında, Jungkook ve Tae'nin arasında durmak; gemi yolculuğunda midemin bulanması ve kusmak üzere olmamla eşdeğer hissettiriyordu.
Jungkook'un söylediği şeyden sonra Taehyung'un ona tıpkı saldırmaya hazırlanan bir aslan gibi bakması elbette kaçınılmazdı. Şu an, ne yapacağımı bilmediğim; sanki kelebeklerin bile kanat çırpmayı bıraktığı ve zamanın durduğu o anlardandı.
"Onu buradan götür."
Taehyung'un kiminle konuştuğuna bakmak için arkamı döndüğüm sırada Sehun'la göz göze geldik. Gözlerini benden ayırarak Tae'ye ufak bir baş hareketi yaptı ve elimden tutarak beni yürütmeye başladı.
"Neler oluyor? Bıraksana, kendim yürüyebilirim!" Min Hee'yle olanlar yüzünden ona hala kızgındım ama bu, beni sanki her an kopmaya hazır görünmez iplerin olduğu o ortamdan kurtardığı için ona minnettar olmamı engelleyemezdi.
Birden bana dönerek sabır dilenir gibi tavana baktı ve elimi bıraktı.
"Mi Hi, bana kızgınsın biliyorum. Ama Taehyung'u daha önce hiç bu kadar kızgın görmemiştim ve Jungkook'a ne yapacağı belli olmaz. O yüzden uzak durmalısın. Anladın mı?"
Sinirle gözlerimi kocaman açarak ona baktım.
"Uzak mı durmalıyım?! O pisliğe ne olduğu umrumda mı sanıyorsun? Ama Taehyung benim yüzümden ceza alır, hatta daha kötüsü ona bir şey olursa o zaman kimin uzak durması gerektiğini görürsün!" Hızlı hızlı konuştuğum için nefes nefese kalmıştım. Birden bire arkamı dönerek yürüdüğümüz yolun tersine doğru koşmaya başlayınca şaşırmıştı.
"İnatçı! Beni bekle!"
Kalabalığı yararak açıklığa varmaya çalıştım. Nihayet ikisi de görüş açıma girdiğinde bu sabah yatağımdan kalkmamış olmayı diliyordum. Taehyung, Jungkook'a doğru hızlı adımlarla yürümeye başlayıp tam bir hamle yapacaktı ki koşarak beline sarıldım. Öğrenci ordusunun şaşkın bakışları bana döndü.
"Gidelim, buna değmez."
***
"Böyle bir şeyi bana nasıl söylemezsin?! O kaçık ruh hastası gecenin bir yarısı evine geliyor ve ben bunu duymak için kafana silah mı dayamalıyım Tanrı aşkına?! Sen dışarı çıktığında ya sana bir şey olsaydı?"
"Biliyorum, üzgünüm. Fakat tam da okul bahçesinde böyle bir şeyin olmasından korktuğum için söylemedim."
"Ne olursa olsun. Söyler misin, onun başına bir şey gelmesi olasılığı seni neden bu kadar çok korkutuyor?"
"Ne saçmalıyorsun?! O umrumda değil. Sana bir şey olmasından korkuyorum."
O acı kelimeleri söylemeden önce bana saatler gibi gelen bir kaç saniye durdu. Sesi öylesine soğuktu ki aramızdaki buzlar beni üşütmeye yetmişti.
"Daha fazla böyle devam edemeyiz. Belki de bir ara vermek en iyisidir."
***
ŞİMDİ OKUDUĞUN
cloudless night~{KTH}
FanfictionBu zamana kadar aşık olmanın benim için dünyanın en kolay şeyi olduğunu düşünürdüm. Ta ki bir şeyi fark edene kadar. Ben daha önce hiç aşık olmamıştım.