-1. Bölüm- Kayalıklar

1.5K 324 802
                                    

Benim burada ne işim vardı? Tabi ya her şeyi kendi ellerimle yapmamış mıydım? Kalbime saplanan her hançer benim yaptıklarımın birer sonucu değilse neydi? Şimdi birde gelmiş soruyordum. Her şey benim suçumdu. Onlar benim yüzümden yoktu. Şimdi burada olsalardı eminim ki bu kayalıklara oturduğumda çok yüksek olduğu için bana kızarlardı. Çocuk değildim ama onların gözünde hâlâ çocuktum. Her çocuk ailesinin gözünde öyle değil miydi zaten?

Şimdi ise kayalıklarda oturmuş denizin kayalara çarpması sonucu çıkan huzur verici sesi dinliyordum. Huzurun sesine benimle beraber tanık olan rüzgar da saçlarımı havalandırıyordu. Deniz çok güzel ve özeldi benim için. Tabi ki gökyüzü de öyle. Bana özgürlüğü ve sonsuzluğu hissettirdikleri için. İzlerken ikisinin de içinde kaybolurdum. Ruhumu alıp uzak diyarlara götürürlerdi. Uçsuz bucaksız diyarlara...

Önümdeki içkinin kapağını açıp içmeye başladım. Ayaklarımı da kayalıklardan aşağıya sarkıtmıştım. Alkolik değildim aslında. O güne kadar... 2 senem bunlarla geçmişti. Belli bir zamanda sonra bırakmıştım. Artık belli aralıklarla, nadiren içiyordum. Bir nebze olsun yaşadıklarımı unutturur, acılarımı hafifletir umuduyla... Ama artık pek işe yaradığı yoktu. Bünyem içkiye alıştığı için sarhoş bile olamıyordum. O sırada denizin üstünden geçen kuşu seyredaldım. Bazen kuşların kanadının altındaki rüzgar kadar özgür olmak isterdim ama olan tek şey pişman olmuş bir mahkumun parmaklıklar ardındaki vicdanı kadardı özgürlüğüm. Bu pişmanlık yüreğime çok ağır geliyordu. O günden sonra artık vicdanıma prangalar vurmuştum. Kolay kolayda çıkmayacaktı.

Dikkatimi dağıtan şey ise bir telefon sesiydi. Denizin huzurlu sesini bastıran bir telefon.
Ekrana bakınca sıkıntıyla ofladım.

* GİZLİ NUMARA *

Son bir aydır bu durum hep aynıydı. Arayan her kimse telefonun diğer ucunda konuşmadan duruyordu. Bir süre sonra ise kapatıyordu. Derdi neydi bilmiyordum. Bir telefon sapığım eksikti!

"Yine mi ya?" Dedim ve ofladım. Her aradığında olduğu gibi durum gine aynıydı, konuşmuyordu.
"Bak eğer derdin ne ise söyle ve bitsin artık bu saçmalık. Yeter!  Seni polise vermek durumunda kalacağım." Dedim ve ardından hiç beklenmedik bir şey oldu. Telefonun diğer ucundan bir ses geldi.
"Benim olanı benden çaldın sen Armina." Dedi ve bir şey dememe fırsat bile vermeden kapattı.
Ne saçmalıyordu? Amacı neydi? Ve en önemlisi benden ne istiyordu? Saçmalıyordu Evet kesinlikle saçmalıyordu.

Gözlerimi kapatmış rüzgarın beni hapsetmesine izin verirken ardımda bir gölge hissettim. Daha sonra ise ayak sesleri...  Dönüp bakmak yerine karşımdaki huzur verici manzarayla ilgilendim. Gölge yaklaştı, yaklaştı ve yanıma oturdu. Burnuma dolan deniz kokusu sanki  karşımdan değilde yanımdaki adamdan geliyordu.  Bu dikkatimi çekmesine yetmişti.

Gözlerimi karşıdaki uçsuz bucaksız mavilerden alıp  yanımdaki en az deniz kadar derin mavilere çevirdim. O sırada ise onu gördüm. Bir adam... 1.80 boylarında, esmer, mavi gözlü, sakallı, iri yapılı bir vucuda sahip bir adam. Keskin yüz hatları, kusursuz bir yüze sahipti. Üzerinde ise siyah bir palto ve boğazlı beyaz bir kazak vardı. Yanıma oturdu ve içkilerimden birisini alıp içmeye başladı. Buna biraz bozulsam da belli etmedim. Aynı zamanda ayaklarını da benim gibi kayalıklardan aşağıya sarkıttı. Ne diye oturmuştu ki yanıma? Ben böyle mutluydum. Yanlız... Onunla uğraşmak yerine gözlerimi ondan çekip tekrar uzaklara baktım. Bir süreliğine denizin huzuruna eşlik ettik ve sustuk. Konuşan ilk o oldu.

"Neden buradasın?" Dedi. Sanki kendisi de burada değilmiş gibi konuşuyordu.  O sıra gözlerim gözlerine takılı kaldı. Derinliklerine. Deniz derini gözlerine... Yaşadıklarının birer simgesi gibiydi sanki gözleri.  Mavinin en güzel tonuydu gözlerine ev sahipliği yapan. Hep bakmak isteyeceğim harelerdi bunlar. O gözlerde gökyüzünün sonsuzluğunu, denizin derinliğini gördüm.
"Bilmiyorum. Sanırım biraz kafa dağıtmak için." Dedim gözlerimi karşımda olan denize çevirerek.
"Dağıtalım o zaman." Dedi kısık bir ses tonuyla gülümseyerek. Kendisinin neden burada olduğunu söylememişti. Vardır mutlaka bir derdi. Dertsiz, tasasız insan var mıydı  bu dünyada?

SIR Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin