III

528 52 11
                                    

Sandalyenin köşesine dokunarak karşıma oturdu, sormadan.

Üstünde hoş bir kıyafet vardı.

''İnsanların hepsini aynı kefeye koymak sıkıcı olsa gerek, o kadar çeşit insan var ki... Bunun farkına varamıyorsunuz gibi görünüyor.''

Kaşlarımı kaldırdım, sözüne devam etti.

''İnsanlar birbirinden ayrı duygu ve düşüncelere sahiptirler, herkesin işleyişi farklıdır, sonuç olarak mitoz değiliz; aynı şekilde düşünmüyoruz, aynı görünüşte de değiliz ve aynı işleyişimiz yok.''

Gözlerini gözlerime sabitledi, ''Umarım açık bir şekilde anlatabilmişimdir." Duraksadı.

''Ve anlamışsınızdır.''

Gözlerimi devirdim, sanırsam bu bir aşağılamaydı, ona keyifsiz bir gülümseme göndererek başımı salladım.

Gülümsedi, ''Unutmadan; ruhunu adadığın birinin kollarında ölümün kokusu acı bir kahve, sonu ise yağmurun toprakla buluştuğu an gibidir." Derin bir nefes aldı.

"Ağladığımız andaki boğazımızın düğümlenmesi, bu evrenden kurtuluşunu düşündürten buruk bir gülümsemedir ama biliyor musunuz? Bunların hepsi gerçektir, hiçbiri sahte değildir, ne o gülümseme ne de o ağlama...''

Gözlerinde bulunan boşluk bir an benim için tıpkı uzay gibi gelmişti...

Kaybolabileceğimiz bir labirentti gözleri...

Ve daha sonra... Gözlerindeki bu boşluk atmosfere giren meteorlara dönüşmüştü, yanıyordu sanki.

Acıklıydı biraz da.

Ölümün farkında olanlar gibi.

Yanımızdan gelen kahkaha sesleri, havaya karıştı, sarhoş kahkahalardı bunlar.

Bir anda dibimde biten alkol kokusu ile saçları hafif dağılmış olan Nefes'i gördüm.

Omzumu tutarak kulağıma eğildi, ''Arkadaş edinmene sevindim."

Bu ses tonu beni rahatsız etmişti. ''O arkadaşım değil ayrıca sarhoş edanı nasıl bastırmayı düşünüyorsun?''

Sessizce ona doğru fısıldamıştım, karşımda duran insanın ne dediğimi duymasına izin vermeyerek...

Kaşlarımı çatarak ona bakmayı sürdürdüm.

Huysuzlandı, ''Bana karmaşık bir dille konuşma.'' Dedi, ensemin olduğu yere daha çok eğildi, ardından da... Öptü.

Gözlerim irice açılırken Nefes'in karşımda oturan kadına baktığını gördüm, gözleri doluydu hemen sonra da geri dönerek sarhoş adımlarını atarak uzaklaşmaya başladı.

Elimi enseme attığımda cidden nemli olduğunu hissettim ve şarap kokusu o kadar barizdi ki, gerilmiştim.

Genç kadına bakmadan kitabımı alıp masadan hiçbir şey demeden kalktım, bu yaptığımın kabalık olduğunun farkındaydım fakat bunu yapmak zorundaydım.

_____

''Neden o kadar içtin?''

Saat, sabahın beş buçuğuydu.

Nefes'in kolundan tutarak ayağının burkulmasını bile umursamadan partiden sürüklemiştim.

Eve döner dönmez onu soğuk suya sokmuş ve ayıltmaya çalışmıştım. Hâlâ da deniyordum.

Sert yaptığım kahvesini önüne koyduğumda ev sakinlerini uyandırmamak için sessiz konuşuyorduk.

''Bilmiyorum, en son doğruluk ve cesaretlilik oynuyorduk ve... Viski ile şarap karıştı... Bilirsin, iki içkiyi birbirine karıştırmak kötüdür... Her sefer açıklama yapmama hakkımız vardı, tek bir şartla-'' Sözünü keserek gözlerimi devirdim, ''Shot yapmalısın.''

''Evet.'' Dedi, derin bir nefes verdim.

Sol kulağımın ensesine götürdüm elimi, muhtemelen o şarap olan ''busenin'' kokusu geçmişti, birkaç yıkamanın ardından.

''Gözlerinin altı muhtemelen uykusuzluktan biraz morarmış, hafif kapatıcı sürsen iyi olur ayrıca ağzını da yıka, ne yapıyorsan yap, o koku gerçekten geçmeli.''

''İyi... Hepsinden sonra uyuyabilir miyim?''

Ona sert bir bakış attım, ''Hayır.'' Dedim.

İsyan edercesine ayaklarını yere vurdu, ''Ama neden?''

''Sınırını bilmeli ve fazla kaçırmamalıydın.'' Dedim.

Gözlerini devirip dudaklarını büktü, ''Fazla canisin,'' Başımı olumsuzca salladım, ''Hayır değilim, abartmayı keser misin?''

''Ağız yalan söyler Gökyüzü, kalbinle söyle.''

Kaşlarımı kaldırdım, alakasız kurduğu bu cümle defterimde yazılıydı.

''Sen bu cümleyi...''

''Edebiyat defterinin üstünde yazıyordu.''

Kaşlarımı çattım, ''Ödünç almıştım, hatırladın mı?''

''Hatıralar beyne işlenen fotoğraflar kadar hareketsiz,'' Devam etti... ''1800'lü yılların başında çıkan siyah-beyaz fotoğraflar kadar renksizdi.'' Cidden ezberlemişti.

''Bunları neden ezberledin?'' Gözlerini kahveye çevirdi, ''Hoşuma gitti sadece.'' Duruşunu dikleştirdi,

''Ya da, solgun bakışlı kızın yarattığı şaheserin renkleri...''

''Çok değişik cümleler kuruyorsun.'' Derin bir nefes verdim, ''Kahveni bitir.''

''Ama en çok beğendiğim şu... Aslında o bile bir rüyaydı, sona sahipti, beyninin oluşturduğu bir görsele dokunup onu hissetmek gibiydi, kabusun sonunda bize sarılan o güzel insanın elinde ölüm bile güzeldi.''

Yüzümü buruşturdum, bu cümleyi harfi harfine dinlemem ve edebiyat defterime yazmam...

Neden yazdığım hakkındaysa hiçbir fikrim yoktu.

Sadece nedensizce kalemimin defterine dokunduğunu hissetmiştim.

Yazarken çok da bilinçli olduğum söylenemezdi.

''O cümle bana ait değil.'' Dedim.

Kaşlarını kaldırdı, ''Güzel bir cümle, sen yazmasan bile.''

''Neden?''

''Ne neden?''

''Neden güzel bir cümle?'' Gözlerini yana çevirdi ve dudaklarını büzüştürdü, bu onun düşünme şekliydi.

''Ölüm aslında tuhaf... Yani bunun olacağını biliyorsun ama sevdiğin insanın kolları arasında ölmek belki onu yıkacak fakat sonunda güçlenmesine sebep olacak... Çünkü artık belki de... En kötü olayı atlatmış olacak, anlatamadım galiba.''

''Sevdiğine acı çektirmek... Mantıklı mı?''

''Sevene acı çektirmek... Mantıklı mı?''

Duraksadım, bilmediğim bir his hakkında daha fazla ne diyebilirdim ki?

Kitaplardaki aşklar kadar gerçekleşen imkansızları mı anlatmalıydım?

Hayır... Bilmiyordum.

Belki de hiç tatmayacağım bir duyguyu anlatacak kadar henüz yeteri kadar bilgim yoktu.

Renkli GxGHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin