XII

346 36 0
                                    

Her cümlem onunla ilgiliydi; her satırım, her başlangıcım... Sonum da.

Kafamda kaçışan düşünceleri yakalamaya çalışırken odamın kapısı çalındı. Derin bir nefes verip günlüğümü aldığım yere geri bırakıp üstüne bir kaç kitap koyarak sakladım.

Sonra kapıya dönüp, ''Girebilirsin.'' Dedim, gelen annemdi.

''Okulun başlamasına 1 saat kaldı, kızım.'' Dedi. Gözleri hala kızarıktı.

Eve geldiğim zaman her ikisini de endişeli bir halde bulmuştum, babam telefonda birileriyle konuşuyor, annem ise elini yüzüne atmış bir şekilde ağlıyordu. Kapıdan içeri girdiğimi gördüklerinde ikisi de birden yaptıkları işi kesmiş bir süre bana şok içerisinde bakmışlardı.

Ardından da bana iyi olup olmadığımı, ikisinin telefonlarını açmadığımı, nerede olduğumu, neden dizimde ayrıca kafamda bantlar ve sargıların olduğunu sormuşlardı.

Onlara bu endişeyi vererek yük olmuştum.

Babam bana kızmıştı, annem ise bana bakarken bile hıçkırarak ağlamıştı. Onların bir daha böyle ağlamalarını, bana olan endişelerini görmek istemediğimi fark etmiştim.

Bu beni yıkardı.

''Pekala...'' Diye mırıldandım, hala kapıda bekliyordu.

Kaşlarımı kaldırdım, ''Başka bir şey?'' Nazikçe sordum ona, buruk bir ifadeyle tebessüm etti.

''Akşam Nefes'le beraber gelin, olur mu?'' Diye sordu, gözlerimi yere indirdim, endişe içindeydi, bunun farkındaydım.

'Ya bu sefer bir şey olursa?' gibi bir şey düşünüyor olsa gerekti.

Gözlerimi onun gözleriyle buluşturdum. ''Evet, hatta bugün bizde kalsa bir sorun olur mu?'' Dediğimde gülümsemesi biraz daha canlanmıştı.

''Elbette kalabilir, o zaman akşam yemeğini ona göre hazırlayacağım.'' Diye bir cevap verdi, başımı biraz daha dikleştirdim, ''Bir de... Kütüphaneye uğramam gerekecek.'' Dedim, biraz hoşuna gitmeyen bir cümle kursam da başıyla onaylamış, hemen sonra kapımı yavaşça kapatıp odamdan çıkmıştı.

İç çekerek kafamı geriye attım.

Tavan o kadar boş geliyordu ki, bu artık içimi sıkmaya başlamıştı. Belki de tavanı, gece yarısı yıldızlarıyla tamamlamalıydım.

Dişlerimi sıkarak gözlerimi kapattım.

Annemin ağlayışı ve babamın yüz ifadesi hala aklımdaydı. Onları o hale getirerek kendime ceza vermiş gibi hissediyordum çünkü o an hafızamdan silinmeyecekti.

O anı her hatırladığımda ise, ruhum vücudumdan çıkmak için tekrar tekrar yalvaracaktı.

Sandalyeden kalkarak yerde bulunan çantamı aldım, odama son bir bakış atarak merdivenlere doğru ilerledim.

_____

''Hey, dün...'' Okul çıkışına doğru ilerlerken duyduğum sesle durmak zorunda kaldım.

Bana bakar bakmaz gözleri irileşen Nefes'e sadece gözlerimi kaçırmakla yetindim. Onu telefonla arayacaktım aslında evde buluşmak için...

Fakat bunu bile başaramamıştım. Onun karşısına çıkamamıştım.

''Yüzün...'' Diyerek sessiz bir şekilde fısıldadı ilk önce, sonra ellerinden birini tenime değdirerek gezdirdi.

''Neden bu haldesin?'' Sesinde olan tedirginlik, hissedilirdi.

Sargılarımın üzerinde gezinen uzun, ince parmakları gezinmeyi bırakmış, yaralarımın üzerinde kalmışlardı, gözlerine baktığım zaman, dolduklarını anlamam uzun zamanımı almamıştı.

Derin bir nefes vererek yüzümdeki ellerinin üzerine ellerimi koydum, yere indirdim.

Bana bakmıyordu, odaklandığı tek şey sargılardı.

"Sen kendine ne yaptın?" Diye söyledi bu sefer, başımı zemine çevirdim, olumsuz anlamda iki yana salladım.

"Bunu kendim yapmadım." Dediğimde kızarık gözlerinin sonunda bana odaklanmış olduğunu hissetmiştim.

"Gökyüzü... Dün kaçtığında arkandan deli gibi koştum, deli gibi! Seni kaybetmiştim, eğer kaçmanın nedeni insanlar ise, insanlardan bu kadar korkuyor olmanı bir nedene bağlayamıyorum! Kendine bunu yapmandan da nefret ediyorum!"

Ellerimdeki ellerini çekti ve önüne gelen saçlarını geriye attı.

"Sen sadece kendini yakmıyorsun!" Birkaç kişi bize dönüp baksa da ikimizde bunu umursuyor gibi değildik.

"Benim de canımı yakıyorsun!"

Gözlerim şaşkınlıkla açılırken, çıkışa doğru hızla ilerlemeye başlamıştı bile.

Bir süre yerimde kalmış bir şekilde onu okulun çıkışına giderken izlemiştim, gidiyordu.

Onu tutmalıydım, onu tutmalıydım.

Arkasından gittim, ona varır varmaz kollarımı uzatarak belinden iyice kavradım, göğsünün altında birleştirdim ellerimi, başımı onun omzuna koydum...

Bunların hepsini gerçekleştirirken canım acıyordu, yine de şu an bunu düşünmemeliydim.

Kendimi umursamamalıydım.

"İnsanlardan korkuyorum, evet." Diye mırıldandım kulağına, o ise yürümeyi kesmiş, dediklerimi usulca dinliyordu.

"Onların gideceği düşüncesi zihnimi terk etmiyor, onların diğerlerini sürekli yargıladığı düşüncesinden de kurtulamıyorum... Fakat sen..." Daha sıkı kavradım bedenimin altındaki bedeni.

"Sen kaybetmek isteyeceğim biri değilsin."

Başımı biraz ona doğru çevirdim, soluğum onun saçlarına çarpıyordu.

"Gitmesini izleyeceğim insanlardan biri değilsin, sen Nefes'sin ve sana ihtiyacım var."

Elini kollarıma attı ve sevdi.

O hemen affederdi çünkü onun yüreği gurur yapmazdı.

Onda bir annenin ruhunu hissedebilirdiniz...

Şefkat ve affediciliğin somut haliydi.

"Hayatımın içersinde oluşun, işte bu hiç gitmesin." Dedi sessizce, gözleri yüzümü inceliyordu.

Kaşlarımı hafifçe kaldırdım...

"Gidelim, gitmeliyiz." Dedim. Tebessüm etti.

"Pekâlâ." Dedi.

Renkli GxGHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin