Eve girdikten sonra içeriye fazla yüksek olmayan bir sesle seslendim, "Anne, biz geldik."
Annem mutfaktan çıkarken yüzüne samimi bir gülümseme takındı, gözlerinin kenarları kırışmıştı ve çenesinin yanında olan gamzeleri gülümsediği için olabildiğince fark edilirdi.
Nefes'e döndürdü bedenini, "Benim güzel kızım gelmiş, seni çok özledim Nefes'im, hiç uğramıyorsun bu aralar. Özlettin kendini." Diyerek bir konuşma başlatmıştı, Nefes anneme cevap verirken ben de çantamı yere koymuş, askıda olan montumu giymiştim.
Bana döndüklerinde, "Anne biliyorsun, Kütüphaneye gideceğim..." Diye başlamışken cümleme annemin yüzü düşmüştü bile, yalnız kalmamı istemediğini biliyordum fakat onu görmem gerekiyordu.
Derin bir nefes verdim, "Saat 4, en geç 7'de burada olurum." Dediğimde ikisi de aynı anda kaşlarını çattılar.
"6." Dedi annem.
Kaşlarımı kaldırdım, "6.30?" Diye bir öneri sundum, bir süre bakıştıktan sonra annem başını onaylarcasına salladı, tebessüm ederek ikisine de el sallayarak kapıya ilerledim ve oradan ayrıldım.
Yerde bitmiş olan yeşilliklere takıla takıla gittim yolu; her şey, her şey çok güzeldi: kaldırımların içlerinden gün ışığına ulaşmaya çalışan bitkiler, havanın kararmasıyla birlikte ötüşmeye başlayan kargalar, güvercinler.
Dengelerini yitirmeden yürüyen kediler...
Ve o.
Yağmur, kendini belli etmek istercesine, önümde bulunan taşlara doğru teker teker düştü. Taşın rengi açık griden koyu griye dönerken mırıldandım, ''Yağmur renkleri değiştirdiğinde taşların, sana aşık olacağım tekrar tekrar, affet eğer duygularım hataysa, çünkü engel olamıyorum onlara...''
İçimdeki mutluluk hissiyatıyla kalan yolu ilerlemeye devam ettim.
Karşıdan karşıya geçmem gerekiyordu.
Kırmızı ışık yayalar için yanarken, şemsiyenin altında ki iki insan ilgimi çekti...
Beraber birbirlerine bakıp gülümsüyorlardı.
Biri, şemsiyenin kırık bölümünden tutarak, şemsiyenin kapanmaması için uğraşıyordu; bu erkek olandı.
Kız olan ise... Şemsiyeyi adam ıslanmasın diye, ona doğru tutuyordu.
Gülümsemem gerekiyordu, bir tebessüm etmem veya içten bir dileğimi onlar için tutmam...
Fakat bunları yapamıyordum...
Çünkü o genç kız; Okyanus'tu.
Ayaklarım bedenimi tutmaz, taşıyamaz gibi hissettiğim anlar, yalnızca düşerim.
Tutunmak, başımı korumak, bunlar benim amacım olmaz... Ama bu seferki düşüşüm, fiziksel değildi.
Ve sanki, düşmekle kalmamış. Baş üstü çakılmıştım.
Şemsiyenin altındaki o adama olan gülümseyişini görmekti düşüşümün sonu belki.
Belki de çoktan çakılmıştım. Bu da neydi?
Kendim için üzülüyor muydum?
Ah, bunu yapmamalıydım.
Yağmur şiddetini arttırırken, su damlacıkları yere çarparak gürültülü sesler çıkarıyor, görmemi zorlaştırıyordu.
Bu sorun değildi, paçalarımın ıslanması, omzumun sırılsıklam olması sorun değildi.
Sorun: yağmurun altında, yağmur tarafından değil, biri tarafından sırılsıklam olan kalbimdeydi. Bendim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Renkli GxG
Teen Fiction[Tamamlandı] Tanrı; çocuklarını, benim onu sevdiğim kadar sevmiyordu. Kullanmış olduğum resimler ayrıca kapak fotoğrafı şahsıma ait değildir. 16.04.2017 13.06.2019