VII

398 42 7
                                    

Sanırım bu cümlenin ardından hissettiğim, üzüntüydü. Fakat neden?

Biraz etrafına bakındı, sonra kısa süre içinde boğazını temizledi, ''Sadece babam benim için endişelenir ve onu endişelendirmek istemiyorum...'' biraz çekinerek başını eğdi, ayaklarına baktı.

''Ağır bir hastalığı olduğundan dolayı onun yanında olmalıyım.'' Diye bir çırpıda bu cümleyi söyledi.

Ses tonu bu bilgiyi herkesle paylaşmadığını belli ediyordu ayrıca...

Bu cümleden şunu çıkarabilirdim; annesi ya ölmüştü ya da yanlarında yaşamıyordu.

Kuru olan dudaklarımı dilimle ıslattım, eğer yağmur bastırmasaydı onu bırakmayı düşünürdüm fakat şimdi gerçekten saat geç olmuş, hava kararmıştı ve bu yağmurda önümüzü bile görebileceğimizi sanmıyordum.

Taksiye binerdik binmesine... Taksi için gitmemiz gereken ayrı eten bir yol vardı, taksi çağırmak için de onların numarası ve adları gerekiyordu tabi.

Anneme döndüm, ''Acaba babam bizi bırakabilir mi?'' Diye sordum, annem tebessüm etti.

''Geldiğinde, neden olmasın?'' Diye bana da karşılık veren bir soru sordu. Babam henüz eve gelmemişti demek...

Derin bir nefes verdim. Ona bir bakış attım.

Burada kalmasını dile getirmek istiyordum ama bana öyle bir şekilde bakıyordu ki, ''Kalamam...'' cümlesini zihnimde tekrar ettiriyordu. Başımı arkaya attım.

Saatime baktım. 22.36.

''Doğrusu, yürüme mesafesinde bir taksi durağı var. Muhtemelen açıktır, sizi en iyisi bir taksiye bindireyim, böylece siz de evinize gidersiniz, olur mu?'' Diye sorumu yönelttim.

Yüzüne o beni mest eden gülümsemesini takındı. ''Ah, mükemmel olur.'' Diye ekledi.

Annem bize gülümsedi, benim hitap şeklime biraz şaşırsa da.

"Bari bir şey atıştırsaydınız...'' Dedi hüzünlü, hüzünlü.

''Belki başka bir zaman... Gerçekten böyle olmasını istemezdim ama söz veriyorum, müsait olduğunuz bir zaman gelip sizinle akşam yemeği yiyeceğim.''

Annem ellerini mutlulukla çırptı.

''O zaman ıslak kıyafetlerini sana akşam yemeğine geldiğinde verelim, ellerine yük yapmasın şimdi, olur mu güzel kızım? Umarım Gökyüzü'nde telefon numaran vardır, en kısa sürede görüşelim, tamam mı?''

Anneme şaşkın gözlerle bakarken Okyanus gülümsedi. ''Elbette, Efendim. Her şey için teşekkür ederim.''

Derin bir nefes verdim.

Merdivenlerden aşağıya inerken ona bakmamak için kendimi zorladım.

Saçları yeni yıkandığından benim şampuanım kokuyordu...

Gülümsememek için kendimi tuttum.

Merdivenlerden indikten sonra annem ona ve bana birer tane yağmurluk vererek şemsiyelerden birini de bize uzattı.

''Dikkat edin, el feneri vereyim mi size? Önünüzü göremeyebilirsiniz...'' Gözlerimi yere indirdim.

''Sokak lambaları illaki çalışıyordur.'' Dedim.

Annem bana ters ters baktı. ''Belki çalışmıyor?'' Dedi.

Portmantodaki küçük el fenerini bana uzattığında Okyanus hafiften kıkırdadı.

Derin bir nefes aldım.

Kapıyı açıp şemsiyeyi açtım. Yağmur damlaları yerlere delercesine vuruyor ve sıçrıyordu.

Annem arkamızdan el sallayıp kapıyı kapatmıştı. Aynı şemsiyenin altına girerek kaymamaya özen göstererek ilerlemeye başladık.

''Hey,'' Yüzümü ona döndüm. ''Sakıncası yoksa elini tutabilir miyim? Ayakkabılarım kayıyor...''

Yüzümü yere eğdim.

Yüzüm yanıyordu.

Tanrı adına şaka gibi! Bu soğukta resmen yüzüm yanıyordu.

''E-elbette. Bir sakıncası yok.'' Kekelemiştim. Gülümsediğini gördüm. Gülümsemesi neden bu kadar güzeldi? Bu gülümseme bende, onu resmetme isteği uyandırıyordu.

Neden şimdi de onu çizmek istiyordum? Saçmalık.

Yağmur dışında olan sessizliği yine o bozdu. ''Bu akşam için teşekkür ederim...'' Yüzü bu karanlıkta pek belli olmuyordu, mimiklerini göremiyordum. Kafasını kaldırdı, şeffaf şemsiyeden yukarıya baktı.

Yağmur damlalarının süzülüşünü izledi.

Nefes alamadım.

O havayı bir an için soluyamadım.

''Önemli değil.'' Diyebildim sadece. Kemikli çenesinden akan damla yaşının izini sokak lambaları gösterdi bana, 'Ağlama', 'Ne olursun...' Diyemedim.

Fark ettiğimi fark etmeyişi, ah Yüce Tanrı; eğer varsan söyle bana, gördüğüm o manzara nasıl beni öldürdü?

Taksi duraklarının olduğu yer karşı taraftaydı. Az kalmıştı.

''Kalmanızı isterdim.'' Cümlesi dudaklarımdan döküldü. Şaşırmıştım. İstemsizce ağzımdan dökülüvermişti.

Bana döndü, karşıda arabanın içinde bekleyen taksiciler ve kendi kurdukları kulübenin içinde duran kimselerin dikkati şu anda üzerimizde değildi. Yağmur bize örtü oluyordu.

Elini yanağıma attı. Bakışları hüzünlüydü. Gözlerinin altı gözyaşları ile doluydu belki, belki de yanlış görüyordum. Kirpikleri ıslak, birbirine yapışmıştı. Yutkunmuştu.

''Bende isterdim.'' Diyebildi sadece.

Sonra elini çekti. Taksiye ilerleyecekken bileğini yumuşak bir şekilde kavradım. ''Şemsiyeyi al.'' Bana şaşırarak baktı. ''Taksi burada... Senin evin uzak Gökyüzü... Sırılsıklam olur üşürsün, tekrardan,'' Demesine kalmadan cevap verdim, ''Islanmanı istemiyorum.''

''Bende sizin.'' Gülümsedi. Yağmurluğun kapüşonunu başına geçirdi.

İlerliyordu.

''Tekrar görüşebilecek miyiz?'' Diye arkasından çaresiz bir sesle bağırdım. Yağmur, sesimi bastırıyordu.

''Kitapları seviyoruz.'' Diye yanıt vererek güldü ardından da taksinin kapısını açtı ve içeriye girdi.

Gülümsedim. Bunun ne anlama geldiğini iyi biliyordum.

Renkli GxGHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin