XV

357 36 7
                                    

"Okyanus."

Karşımdaki gözlüklü kadına döktüm dudaklarımın arasından onun adını, parlak ekrana baktı ve cevap verdi.

"Evet, bu isimde kayıtlı olan birkaç kişi var. Soyadını biliyor musunuz acaba?"

Gözlüklerinin ardından bana gözlerini kısmış bir şekilde baktı, "Ayrıca... Tam olarak ne istiyorum demiştiniz?"

"Açıkçası soyadını bilmiyorum... Ah, sadece bunu ona vermenizi istiyordum." Dedim.

Elimde olan sarmalanmış kutuyu kadına uzattım, o anda tekrar bir soru sordu.

"Bu hanımefendinin tekrar buraya geleceğinden nasıl bu kadar eminsiniz?" Diye sordu.

"O hep gelir." Dedim.

Ardından cebimden ona ait bir fotoğraf çıkardım.

"Teşekkür ederim." Dedim kadın elimden fotoğrafı alıp, inceleyip bana geri baktığında.

"Şahsen ileteceğimden emin olabilirsiniz." Dedi.

Gülümsedim.

Yaklaşık 3 hafta boyunca gelmediğim kütüphanenin çıkışına doğru ilerlerken etrafı incelemeyi ihmal etmiyor, aklıma kazımak istercesine her yere göz atıyordum.

Giriş ve çıkış kapısından çıktığımda göğsümü hava ile doldurdum, başımı güneşe karşı kaldırdım.

Bugünün güneşi mermerlere çarpıyor, etrafı aydınlatıyor; çimenlerin yeşilini gösteriyordu.

Bugün aslında gerçekten güzel bir gündü.

Başımı geri eğip yürümeye başladım.

Adımlarımı hızlandırıp adeta küçük bir çocuk gibi sektim.

Saat sabahın 8'ydi.

İnsanlar işlerinde, okullarda, bahçelerde, kahvaltılardaydı...

Ben ise öylece etrafta umursamaz bir tavırla sekiyor, şarkı mırıldanıyor ve kuşları dinliyordum.

Açıkçası bu vaziyetim hoşuma bile gidiyordu.

Başımı yana çevirdim, gideceğim yerin otobüsü geliyordu; beni fark edebilmesi adına elimi biraz yukarı doğru kaldırdım. Şoför beni bu sayede fark etmiş ve yavaşlayıp en sonunda da dibimde durmuştu.

Otobüse bindiğimde paramı uzattım.

"Günaydın bayım." Dediğimde şoför bana sıcak bir gülümseme yolladı, "Günaydın genç bayan." Diyerek karşılık verdi.

Boş koltuklara ilerleyip bir yer seçtim.

Hareket etmemizle beraber geçtiğimiz yolları izlemeye başladım.

Gökyüzünün ne kadar mavi olduğuna, yolların yağmur sularıyla dolmasına, bitkilerin birbirinden değişik ve farklı yeşil tonlarına tekrardan şahit oldum.

Yaşam eşsizdi aslında, biz insanlar sıradanlaştırıyor veya karmaşıklaştırıyorduk.

Anlamsızdı insanın insana karışması, her anlamda.

Ama bazen güzeldi de, her anlam.

İnsan, insansız yapabilir miydi? Muhtemel delirirdi. Çıldırır hatta soluklaşırdı.

Ben ise insansız değildim... Ama artık kendi varlığımı da hissedemeyecek hale gelmiştim.

Silik kişiliğim ile herkesin karşısında dopdolu duruyordum, bazense bomboş bir tenekeydim.

Aynaya baktığımda kendimi göremiyordum, zihnimde kendimi kaybetmiştim.

Son durağa geldiğimizde kapı açıldı, "İyi günler bayım." Dedim ve dolmuştan indim.

Geldiğim yer bir sahil kenarıydı, şehirden ayrıca insanlardan uzak, esintili ve estetik bir görünüme sahipti.

Yarattığımız sıradanlıkta bir cennetti.

Hırkamı bedenime sararak ilerledim, biraz ileride tepe vardı.

Ayaklarım toprağın içine gömülüyor, bitkiler uzuyor ve birden bacaklarımı sarıyor, gitmemi engelliyor gibiydi.

Hepsi ise sadece beynimin bir oyunuydu.

Sarmaşıklar solarken adımlarım yavaşça kanatlandı.

Kalbimi hissediyordum, uzun süre sonra ilk defa bu denli atıyordu. Heyecanlıydı.

Merak ediyordu.

Solmuş ve kurumuş otlar ayakkabıma sürtünürken geriye baktım, çıkmıştım, aşağısı fazla dik olmayan bir uçurumdu. Çalılıklarla süslenmişti, karşımda ise deniz ve dağ vardı.

Görülmeye değerdi.

Nefesimi kesen manzaraya baktım. Güneş yeni doğmuş bir bebek gibiydi ve bir o kadar da yaşı vardı.

Oturdum, bağdaş kurdum.

Ne güzeldi... Keşke, o da benimle bu manzaraya şahit olsaydı dedim.

Ama bunu istemem sanırım yanlıştı.

Çünkü onun mutluluğu başka bir insandaydı, bende değildi. Güldüm.

Yaptığım, yaşadığım her şey çok güzeldi... Bundan asla şikayetçi değildim.

Ailem, arkadaşlık ilişkilerim, ilişkilerim...

Her biri beni oluşturuyordu. Beni yapan şeylerdi hepsi.

Fakat bir yerde, kaybolmuştum.

Gerçekten istediğim her şey bunlar mıydı?

Gerçekten bu düşünceler benim miydi? Ben ben olmayı her daim başarabilmiş miydim?

Bunun üzerine çok uzun zaman düşünmüştüm, hayatımdaki tek sorun bendim. Ailesini yıpratan, arkadaşlarına zarar veren, kendine yetemeyen, duygularını kontrol edemeyen, mantığını kaybetmiş o kişi sahiden de bendim.

Zihnim sürekli olarak bulanıktı ve ben bu bulanıklıktan çok yorulmuştum.

Beynim benim için bir yük haline gelmişti ve kalbimle olan çatışması da daha iyi hissetmeme hiç yardımcı olmamıştı.

Derin bir nefes verdim. Artık kimseyi, kendim de dahil daha fazla üzmeye hakkım yoktu.

Kendime de yetmek istiyordum. Artık bağımsız olmak istiyordum.

Şüphe duymamalı ve bunu yapmalıydım.

Beklersem, vazgeçeceğimi biliyordum.

Artık beklemek için zamanım da kalmamıştı.

Elimdeki tabancayı yukarı kaldırdım, namlusunu şakağıma doğrulttum.

Kalbimi tutacak ve zihnimi bulacaktım.

Tetiği çektim.

Renkli GxGHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin