XIV

344 36 10
                                    

"İyiydi, senin günün nasıldı?" Diye sordum babama.

"İyiydi." Yanıtını verdi.

Gözlerim bir anda aşağıya doğru hızla inen Nefes'e takıldı.

Merdivenleri atlamak istiyordu sanki, buradan çıkmak... Kurtulmak.

Babam dahil hepimiz ona baktık sessizce, gözleri dolu dolu ve yüzü kırmızıydı, bir süre ağlamış demek oluyordu bu.

"Ah, üzgünüm; çok acil bir işim çıktı ve şu an evden çıkmam gerekiyor." Hepimize sırayla göz attı, babam:

"İstersen seni bırakabilirim kızım, saat geç oldu." Dedi.

Gülümsemeye çalıştı, "Gerek yok efendim, teşekkürler."

Koşarak evden çıktı, kaşlarımı çattım.

Kaçmak istemişti.

Neden kaçmak istemişti?

Annemlere döndüm, "Hemen geri geleceğim." dedikten sonra montumu aldım ve açık kalan kapı dışarı çıktım.

Yağmur çiseliyordu, rüzgar da fazlaydı.

Etrafımda döndüm, onu hiçbir yerde göremiyordum...

"Nefes..." Dedim.

Telefonumu çıkarıp onu aramaya karar verdim, sonra telefonumun evde kaldığını fark etmem uzun sürmedi.

Olduğum yerde durup etrafıma bakındım, geri dönüp telefonu almak ya da almamak arasında kalmıştım.

Nefes'in evine giden yolda yürürken yağmur şiddetini arttırmıştı.

Montum sırılsıklam olmuş bu nedenle de ağırlaşmıştı.

Geri dönmeye karar vermiştim. Bu halde onlara hiçbir şekilde gidemezdim.

Bahçeye geri döndüğümde hızlı adımlarla kapıya vardım, çaldım. Açan annemdi ve babamın o sinirli sesini duydum.

"Burada yazan şeyler ne halt böyle Gökyüzü!"

Bana doğru sert adımlarla gelen ve ellerinde tuttuğu defteri aynı hissiyatla suratıma sallayan babama da deftere de şaşkınlık içerisinde bakakaldım.

Bir anda dağılmaya başlayan vücudum ayrıca ağır kalp atışlarım donup kalmama sebep oldu.

Elindeki benim günlüğümdü, kendisinden bile sır sakladığım günlüğüm, kalbine düştüğüm insanı anlattığım günlüğümdü.

Ve artık tek bilen o değildi.

Bakışları beni delmek istercesine bakan babam, sanırım tüm benliği ile beni reddediyordu. "Bana, bize bu yazılanlar -ki yazılanlar bile demek istemiyorum- saçmalıkların hakkında hemen bir açıklama yapmanı istiyorum."

Annem, babamın arkasında elini dudağına götürmüş her ikimize de endişeli bakıyordu.

"Yapmam gerekmiyor." Dedim babama bakıp.

"Okunmaması gereken defterler, okunmamalıdır." Gözlerinde olan parıltı hızla yayıldı.

"Sen bizim kızımızsın ve biz ise senin hakkında tek bir şeyi bile doğru dürüst bilmezken lanet olası bir defter bizden daha çok mu senin hakkındaki şeyleri bilmeyi hak ediyor! Bir kızı sevmek de ne oluyor Gökyüzü?!"

Asıl söylemek istediği şey son cümlesiydi.

Baştakiler ise bir hiçti, barizdi.

Annem gözlerini yumdu. Babam günlüğü yere tüm siniriyle attı. İçinden çıkan notlarla birlikte arkasını döndü ve yine sert adımlarla odasına çıktı.

Bir erkeği değil, bir kızı sevdiğim için miydi bütün bunlar?

Annem ne yapacağını bilemez halde olduğu yerde ellerini indirerek bana baktı, ifadesi hayal kırıklığıydı.

Ben onlar için koca bir hayal kırıklığıydım.

Bunu biliyor oluşum ise bana daha iyi hissettirmiyordu.

Yerde dağılmış olan günlüğüme elimi uzattım, kağıtları topladım. Hislerim beni suçlu kılamazdı.

Hisler suç sayılamazdı. Hissedilenler hiç.

Tek bir cümle kurmayan annem, benimle birlikte yere eğildi. Günlüğü toparlamak için değildi bu eğiliş, bana sarılmak içindi...

Biraz olsun buruk bir gülümseme gönderdim ona, "Baban bizden çok uzak kaldığını düşünüyor. O yüzden bu kızgınlığı..."

Yutkundum, "Hayır, o bir kızı sevdiğim için kızgın." Annem ellerini bir anda çeker gibi oldu, "Hayır bir tanem, hayır. Aynı evde yaşıyor olmamıza ayrıca aile olmamıza rağmen seni tanımıyor oluşumuza kızgın. Sana bir şey olmasından korkuyor ve ben de korkuyorum, bunu hissetmek bizim için gerçekten çok zor."

Derin bir nefes aldım, günlüğüme geri baktım, "Artık biliyor olmalısınız?" Diye sorduktan sonra kalktım, tekrar anneme döndüm.

"Bu kağıt parçası duygumdu. İlk defa. Bunu köreltmediniz ama ben alt üstü bir kağıda güvenmek istedim-" Sözümü kesti, "Kağıda güvenmen yerine biz, bize güvenmeni isterdik, Gökyüzü."

Hırkasını beline sarıp sarmaladı.

Günlüğümü indirdim, "Yoruma ihtiyacım yoktu, anlatmaya ihtiyacım vardı."

Annemin gözleri doldu, "Seni ne olursa olsun seviyorken her istediğini yapmaya hazırdım, hazırım Gökyüzü, bizim varlığımızın farkına varmanı istiyorum sadece."

Dişlerimi sıktım.

Arkamı dönüp ben de odama çıkmaya başladım. Ne hızlı ne yavaş.

Bencillik ediyordum ama içimdeki fırtına o denli bir anlık nefretle beslenmişti ki; bu beni bunaltmaktan başka bir şey yapmıyordu, bana tamamen zarar veriyordu.

Bir insanın tüm duygularının başka birinde olduğunu gördüğünde boş hissediyordu.

Odama girdiğimde ardımdan kapıyı kapattım. Ayakta öylece durdum, bir kaç dakika...

Anlamsızdı.

Bir duyguyu yoğun hissettiğim başka bir an olmamıştı, acı değildi bu. Acı olmaktan fazla uzaktaydı.

Ama hissettiğim bu duygu, kalbimi dağıtıyordu.

Bunu nasıl tarif edebileceğimi bilmiyordum...

Açlık duyduğum duyguya teslim etmiştim kendimi, şimdi tutsak olmuştum.

Toplumun, arkadaşlarımın, ailemin... İsteyeceği bir sevgi olmadığı için.

Bir kadının, bir kadını veya bir adamın, bir adamı sevmesi... Bir kadının bir adamı sevmesi kadar güzeldi.

Sevgi çünkü sevgiydi, nefret nefretti. Hiçbir duygunun cinsiyeti yoktu... İnsandık öncelikle.

Yutkundum.

Elimdeki günlüğüme baktım usulca, gitmeliydim.

Bunu fark edip, bilmek bir nebze üzücüydü.

Zihnimi geri almak için; doğurduğum bu sevgi yüzünden gitmeliydim, insanların gaddar yorumlarından, annemin üzgün yüzünü görmekten, kaçmalıydım.

Tavanıma baktım bir süre, yere oturdum...

Yağmur damlaları pencereme çarpıyor, ses çıkarıyordu.

Günlüğü yanıma koydum. Ne kasvetliydi.

Renkli GxGHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin