Hitchcock demiş ki: "Bir filmde kötü karakter ne kadar iyiyse, filmde o kadar iyidir." buna bende katılıyorum, hikayedeki ana unsur çatışmadır, birine anlattığınız basit bir olayda bile temel unsur normalin veya sıradanın dışına çıkandır. Ancak nedense kötü karakter deyince akla sadece ''intikam, şehvet, para hırsı, aç gözlülük'' gibi unsurların beslediği sığ karakterler geliyor. Tabi bir de kötü karakter üzerinde neon renklerde yazılmış ''Ben kötüyüm'' yazılı pankartla dolaşmasına rağmen ona inanan, Allah'ın her türlü iyi özelliği bahşettiği ancak akıldan yoksun baş kahramanlarımız var. Hikayeye çatışma oluşturmak için karakterlerin ya Şeytan'ın arka bacağı kıvamında ya da melek iken çıkan bir kargaşada dünyaya düşmüş gibi olmasına gerek yok. Normal insanlarında hayatında yazılmaya, okunmaya değer şeyler oluyor. Bazen illa kötü kalpli, takıntılı eski sevgiliye gerek kalmadan kendi hayatımızda çıkmazlara sebep oluyoruz, bazense anne, babamız düşmanlarımız tarafından öldürülmeden de acı çekiyoruz. Yani gerçeklerden uzaklaşsak da sonunda varacağımız nokta çok açık. Hepimiz acı çeken, mutlu olan, hata yapan, vazgeçen, yeniden başlayan varlıklarız, tek tip görünenden fazlasını taşımayan karakterler neden varlar?
Kötü karakterler hakkında beni en çok rahatsız eden başka işlerinin olmaması. Bu dünyada elbette çok kötü insanlar var, hatta insanoğlunun kötülük sınırının da olduğunu sanmıyorum ama bu demek değil ki sırf arabasına arkadan çarptı diye bir insan kaçırılsın, bu kötülükten çok saçmalık. Adam güya mafya, güya kiralık katil, güya şirket sahibi... Ama sadece kendisine diklenen, tokat atan bir kızın peşinde koşuyor. Sonra eskaza kıza aşık oluyor, içindeki kötülüğün bu saf, masum, tertemiz (kutsal üçlü) kız tarafından yok edileceğini düşünüyor. Çünkü o kız bir rehabilitasyon merkezi. Sonra gelsin ihaleler, gitsin milyon dolarlı yabancı yatırımcılarla kurulan ortaklıklar... Tamam, yazarların çoğu bu tarzda büyük ölçekli işler yapan iş yerlerinde çalışmamış olabilir ama herkes bu kadar büyük işler içinde en azından az da olsa çalışılması gerektiğini akıl edebilir.
Diğer bir noktada kötü karakterlerin umutsuzca aşık olmaları, yaptıkları tüm kötülüklerin finalde aşkla bağlantılı olduğunun ortaya çıkması. Misal sizin çocuğunuzu kaçıran, kardeşinizin evine dinamit döşeyen, şirketinizi batırmaya çalışan adam meğer annenize aşıkmış. Ne hikmetse anneniz babanızı seçince bu aşık adam kimden ne için intikam aldığı bilinmese de bir intikam arzusuna sahip olup, başlamış sizin kuyunuzu kazmaya... Sanki kadının tüm çocukları ölse adamın eline bir şey geçecek, maksat çocukların babasına acı çektirmek de değil zira adam ölmüş, yani o kadar amaçsızca ki bu intikam olayı. Ha tabi bir de bu intikamı babadan oğula geçiren psikopatlar var, son nefeste ''Yaklaş oğul, dinle şimdi beni, sana vasiyetimdir, intikamımı alacaksın o kadının/adamın kızından. O kıza gün yüzü göstermeyeceksin ki ben mezarımda rahat uyuyayım.'' der ve ölür, hayır adam gider ayak saçmaladı da eğitimini Amerika'da falan tamamlamış, iş yaşamında adını duyurmuş, aklı başında geçinen esas oğlumuzun derdi ne ki bu adamı dinliyor?
Aslında hikayeleri çıkmaza sürükleyen kötü karakterler değil, onlara inanan sözde iyi karakterler. Kadın nişanlısına inanmıyor, gözünün nişanlısında olduğunu bildiği kadına inanıyor. İnanmakla da kalmıyor, kalkıyor ülkeyi terk ediyor, sonra yıllarca gelmiyor, dönünce de adamın yeni sevgilisini görüp o kadına da yapmadığını bırakmıyor hatta ilginçtir okuyucular da o kadına kızıyor ki kadının zerre suçu yok.. Sonra onları ayırıyor yıllar önce başka bir kadının tek sözüyle terk ettiği adamla evleniyor, bizim içinde mutlu son oluyor yani.Bir deli kuyuya taş atmış, 40 akıllı çıkaramamış sonra buna dayanamayan akıllı çekmiş gitmiş, geri döndüğünde kuyudaki taşı çıkaran akıllıya sitem ediyor, hatta suçluyor bu sefer kuyuya taşı çıkaran akıllıyı atıyor yani.Bu durumda asıl kötü olan kim? Bu adam kendisini terk eden kadının arkasından başka bir kadınla hayata bağlanmış, onu yıkan kadın geri dönüp kendi yıktığı adamı toplayan kadından geri alıyor adamı, sonra bizi ayırdılar diye ağlıyor hakkı varmış gibi. Olan o kadına oluyor orası kesin.
Hayatla benzeşmiyor dedim ama çok net bir ortak noktaları var, her ikisinde de asıl yargıyı davranışa göre değil yapan insana göre veriyoruz. Mesela benim okuduğum bir kurguda esas kız sevgilisinin asistanını güzel diye kovduruyor ki aynı karakter adamın sevgilisi varken adama kur yapıyordu, şimdi bunları esas kız yapınca tamam ama kötü kadın yapınca linç edilsin. Gerçi erkek için de aynısı geçerli, adam içeride sevgilisi varken banyoda başkasıyla öpüşüyor bir şey yok, hatta destek var, ay ne romantik yorumları var, ama kötü karakter olsa bunu yapan, ''Sevgilisi var, utanmaz resmen...'' gibi yorumlar gırla. Demem o ki, kötü kim belli değil.Dahası biz de kötü, iyi kavramları karışmış, yorumlardan anladığım bizim istediğimiz olduğu sürece, sadakat, ahlak, etik hiçbir şey önemli değil, önemli olan ikisinin sevişmesi. Aşk gerçekten bu kadar kötü mü? Birilerinin mutlu olması için gerçekten birilerinin illa mutsuz olması mı gerekli?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ağlama Duvarı
HumorFalan Feşmekan ve Hebele Hübele'nin içinde hiçbir şey bulamayacağınız aşk hikayesi... Burası amatör, bu konuda eğitim almamış ama yazma isteği duyan insanlarla okuyucuları buluşturan bir yer, farkındayım ama neden daha iyisi olmasın? Neden daha iyi...