ZORBA -1-

37 5 10
                                    

    Okumayı çok seven biri olarak anlamlı veya anlamsız çok şey okumuşumdur. Çok iyi yazarlardan gerçekten çok sağlam, insanın varlığı hakkında bile derin sarsıntılara sebebiyet veren cümleler de var bilinçaltımda, anlamsız bir yığın boş cümlecikler de. İyi veya kötü okuduğum her şeyin bana bir şey kattığına inanıyorum ancak 'zorba' kurularını bu skalada nereye koymam gerektiğini bir türlü bulamadım.

  Zorba hikayelerine bir umut belki farklıdır diye bakıyorum, daha ilk bölümden beynim 'bu eziyeti bana çektirmenin umarım bir nedeni vardır' diyor sanki. Bu satırlarla bir nedenim olduğunu beynime ispat edeceğim inşallah.

  Hikayemiz, İstanbul'un kenar semtlerinde geçmektedir. Fakir ama gururlu -ki bu ama aslında insana fakir insanların gururlu olmadığını ve karakterin bir istisna olduğunu bas bas bağırarak tüm fakirleri gizliden gizliye 'gurursuzlukla' suçlasa da- Hebele Hübele'miz yine arz-ı endam eder. Kah kapısının önünü saman süpürgeyle süpürür, kah alkolik babasına meze hazırlar, şansı varsa babası onu dövmeden sızar. Hebele henüz reşit olmuş, liseyi bu yıl bitirmiş bir genç kız olsa da yaşadıkları ve yaşayacakları akıl yaşını 5'e indirmiştir.

  Zor bir hayatı olduğu her iki satırın birinde uzun cümlelerle anlatılır. Acısı acımız olur, satırlardan gözyaşlarını hissederiz parmaklarımızın ucunda. Mütemadiyen acı çeken bir karakter olan Hebele'nin nispeten daha az acı çeken arkadaşı Hıdıdı'da Hebele cephesindeki mihenk taşı olarak çıkar karşımıza.

  Diğer tarafta ise, Falan Feşmekan vardır. Adının heybeti ile başka lafa hacet bırakmayan İstanbul'un bizzat anasını ağlatmış, babasını dövmüş, akrabalarına haraç kesmiş, çocuklarına 'okuyun büyük adam olun' diyerek merhamet göstermiş, 25 yaşında mafyaların kralı, zorbaların efendisidir. Sağ kolu ise Fıdıdı'dır. Fıdıdı 10 yaşından beri Falan'ın yanında boy gösterir, birlikte yetimhanede büyümüşler, daha sonra oradan kaçıp 'biz mafya olucaz' diyerek mafya olmuş, şirket kurmuş, zengin olmuş ancak istedikleri mutluluğu yakalayamamış yorgun birer çilekeştirler. Küçük yaştan beri türlü acılarla yoğrulmuş, kavgalara, çatışmalara girmiş, işlemedikleri suç kalmamasına rağmen üniversite okumuş, mimar olmuşturlar. Dağdaki çobanın tıp kazanmasından daha büyük bir başarı örneği sergilemiş, sıfır sermayeyle 25 yaşında kocaman bir imparatorluk kurmuş, okul okumuş, mafya lideri olmuşlardır. Onların yaşıtları iş bulma telaşındayken onlar mini etekli sarışın asistanlarının getirdiği sert kahveleri içerek güne başlarlar. Toplantılara girer, ölüm emri verirler.

  Mafya hikayelerinden farkı vardır, bu kurgularda karakterlerin mafyalığı perde arkada kalır. Lazım olduğu zaman 'mafyalık' kartı oynanır. Normal bir hayat yaşar gibi görünen aslında toplum için tehdit unsuru barındıran, sosyopat olan baş kahramanımız Falan ve ezik, mutsuz, zayıf karakterimiz Hebele'nin  normal şartlarda aynı gezegende yaşadıklarına inanmaları için birinin Kuran-ı Kerim'in üzerine el basması gerekirken hikaye bu ya yemine gerek kalmadan birbirlerini bulurlar.Hem de ne  bulmak, olay bundan tam 3 yıl evvel yani Hebele daha 15 yaşında bir çocukken olur. Kendisi babasının dayağında kaçıp gece yarısı canhıraş sokağa çıkar, kaderinde işi yok tabi, sen gel o sırada polisten kaçan Falan'la bunları çarpıştır. Tabi Hebele dayak yemiş, ağzı burnu kan içindeyken, Falan gece yarısı sokakta bu halde birini gören her insanın yapacağı gibi kızın dağılmış yüzünden bir umut gibi parlayan mavi gözlerine ve karanlığı aydınlatmak için dünyaya güneşten fazla yardımı dokunan güzelim sarı saçlara bakar ve aşık olur. Hebele gerek can kokusu gerek o yıllarda hala yaşayan nöronlarınında yardımıyla bu çarpışma ardından bakışma sahnesini uzatmadan karanlığa doğru koşmaya devam eder. Polisten kaçtığı için kızın peşine düşemese bile, kenar bir mahallede gece yarısı gördüğü kızı hemen bulan ve kızın '15 yaşında bir çocuk' olduğunu öğrenen Falan o günden sonra kıza kafayı tak.. pardon kıza aşık olur. Kızı takip ettirir. Zavallı Hebele 3 yıl boyunca kendisini gölge gibi takip eden adamları görmez, o arkasını dönünce ortaya çıkıp ona bakan tüm erkekleri döven korumalardan bihaber, 'akşam babam geç gelse de az dayak yesem' diye umut eder.

Ağlama DuvarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin