"-Adam uyandı! Zihin çizelgesi hareketlenmeye başladı!"
"-Gözlerime inanamıyorum, bu delilik! "
Kulaklarım çınlıyor, başım çatlıyor, gözlerimi açamıyorum. Neredeyim ben? Konuşamıyorum, bu iğrenç sıvı da ne?
"-Efendim bizi duyabiliyorsunuz ama henüz...
(Bölüm müziği: Louis Armstrong-What a Wonderful World)
Yanımda Robert, Kendall ve arkamda onlarca korumayla, uzun koridordan ağır adımlarla yürüyordum.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Üşüyordum. Heyecanlıydım ve yine aşırı gerilmiş hissediyordum. Aslında heyecanlı olan bir tek ben değildim. Uzaydan gelmişim gibi, merakla bakan korumalar karşısında. Sonuçta geçmişten gelen ilk insandım. Korkutucu olan bendim. Çok tuhaftı, her şey sanki bir rüyaydı. Derin bir merak duyuyordum göreceklerim karşısında. Başımı önüme eğip düzgün nefes almaya çalıştım ve güneş ışığı, sonunda vurdu karşıdan gözlerime. Başımı kaldırdım. Işık gözlerimi alıyordu. Ellerimi gözlerime siper ettim ve karşıda görünen bir kaç insanı seçebildim. Sonunda dışarıya ulaşabilmiştik. Heyecanım 10 kat artmıştı, gitgide de artıyordu. Kalbim çok hızlı çarpıyor, yüzeysel ve sık nefes alıyordum. O sırada Kendall yüzüme bakıp gülümsedi. Bende gülümsemeye çalıştım. Korku, heyecan, bütün duyguları bir arada yaşıyordum. Uzanıp elimi, endişelenme dercesine sıkı sıkı tuttu. Bu içimi ısıtmış ve o kadar iyi gelmişti ki...
"Dışarı çıkınca kimseyle konuşmak zorunda değilsin" dedi Kendall.
"Tamam." dedim ve elini iyice kavradım.
Gözlerim karşıdan vuran güneş ışığına biraz olsun alışmıştı. Adımlarımızı biraz hızlandırarak dışarı çıktık. Başımı tekrar öne eğdim. Başta kimse yoktu ama biz arabaya geçene kadar etrafımıza binlerce insan toplanmıştı bile. Başımı önümden hiç kaldırmadan yürümeye çalışıyordum. İnsanlar delirmiş gibiydi, üzerimize çıkıyorlardı neredeyse. Korumalar çevremde bir çember oluşturdu nihayet. Kendall'ın elini stresten fazla sıkmış olmalıyım:
"Artık, elimi alsam iyi olacak" dedi, gülerek.
"Üzgünüm hiç farkında değildim."
Koşar adımlarla arabaya ulaşabildik sonunda. Arabanın kapılarını zorlukla kapattılar. İnsanlar camlardan çekilmeye başlayınca, caddeyi görebildim. Şaşırtıcı bir şekilde her yer yeşillik, çiçekler ve bahçelerle doluydu. 5 yaşındaki küçük bir çocuk gibi yüzümü cama yaslayıp hayranlıkla izliyordum. Muazzam bir düzen vardı. Bina boyutları eşitti ve renklerine kadar aynıydı. Yüksek görkemli heykellerden, sular akıyordu minik süs havuzlarına. Peri masalı gibiydi. Bu beni mest ediyor olsa da bir yanım bütün bunların sahte olduğunu bildiğinden hüzün duyuyordu. Olağanüstü bir duygu yükü taşıyordum resmen. Ağlamak isteyip ağlayamıyor, aynı zamanda kahkaha atmak isteyip onu da yapamıyor gibiydim. Gözlerim dolmuştu, tüylerim diken diken olmuştu bu yapay muazzamlık karşısında. Kendall'a döndüm: