(Bölüm müziği: Hans Zimmer-Time)
Sırtımdan inen derin bir sancıyla, aniden uykumdan uyandım:
"Ahh!"
Nil odadaydı ve sesimi duyunca yerinden sıçrayarak yanıma koştu:
"Çok terlemişsiniz. Kabus mu görüyordunuz?"
"Bilmiyorum, sırtıma bir ağrı saplandı."
"Yüzüstü uzanabilir misiniz? Durun size yardım edeyim."
Yüzüstü dönmeme yardımcı oldu. Üzerimdeki hasta gömleğini bir noktaya kadar çıkardı ve sırtıma jel döktü. Ardından ultrason cihazına benzeyen, mavi ışık saçan bir aleti sırtımdan bir kez geçirdikten sonra farklı bir cihazla, tam olarak ağrıyan noktaya sertçe bastırdı. Başta biraz acıtsa da, sesimi çıkarmadım. 3 dakika buna devam etti ve gerçekten cihazı kaldırdığında, ağrım yok olmuştu.
"İyi misiniz şimdi?"
"İyiyim, teşekkür ederim."
O sırada odaya giren hemşirenin elinde bir tepsi vardı. Gerçekten acıkmıştım ve gelen şey, en sevdiğim yiyecek; bir kova dolusu ton balıklı salataydı.
"Yiyecekler konusunda çok korkuyordum."
"Neden efendim?"
"Yeni nesil, saçma yiyecekler... Anlarsınız, aklıma çok farklı şeyler geliyordu."
"İnsanoğlu damak zevkine önem verir efendim, yemek kültürünün hiçbir zaman değişeceğini sanmam. Eklemeler olur, eksilmeler olmaz. Fakat salatanızdaki bütün malzemeler yapay."
Bir an midem bulandı. Yapay bitki mi? Yapay ton balığı mı? Asla! Ağzımdakileri peçeteye tükürdüm ve Nil'in yüzüne anlamsız bir bakış attım:
"Bu ne demek şimdi?"
"Hayır efendim. İğrenmenize gerek yok. Bu malzemeler birebir gerçeğinin aynısıdır, yapı olarak, hatta atomlarına kadar özünün aynısıdır."
"Bir balığın bile yapayını üretecek kadar, ne yaşandı bu dünyada?"
Çok sinirlenmiştim bir yanım da korkuyordu duyacaklarımdan:
"Efendim, bundan 300 sene önce 3. dünya savaşı, 130 sene önce de, tarihteki en kanlı savaş olarak da geçen, 4. Dünya savaşı gerçekleşti. Savaşta kullandıkları bombalar yüzünden dünyada çoğu ülkede çocuklar %67 engelli doğuyor, dünya nüfusunun yarısına düştü. Küresel ısınma dolayısıyla, kutuplardaki asırlık buzlar eridi, erimeye de devam ediyor. Haliyle eski, çok eski sizin geldiğiniz zamandan da eski virüsler dünyaya yayılmaya başladı. Çok farklı hastalıklar meydana geldi. Çare bulamadığımız ve hastaları karantina altına almak zorunda olduğumuz öyle çok hastalık var ki. Anlayacağınız bitkiler, ormanlar, denizdeki balıklara kadar bu dünya bütün güzelliklerini kaybetti."
Anlattıklarını, donuk bir vaziyette dinledim. Neredeyse ağlayacaktım. İştahım tamamen kapanmıştı. Hayal kırıklığına uğramıştım. Hayal ettiğim gelecek kesinlikle bu değildi.
"Efendim üzülmeyin. İyi şeyler de oluyor. Yaşanılabilirliği kanıtlanmış yeni bir gezegen keşfedildi. Orada yaşayan koloniler var. Okullarda eğitim sistemi çok gelişti. Çok farklı ilginizi de çekeceğini düşündüğüm akıllı evler, akıllı arabalar var ve tamamı elektrikle çalışıyor. Deniz suyunu arındırabiliyoruz, her anımızı kaydedebilen göz lenslerine sahibiz. Adaleti de artık farklı yollardan sağladığımız için suç oranı git gide azalıyor. Mesela bir cinayet işlendiğinde, cesedin sahibinin göz lensinden katili bulabiliyorlar. Ceset yok edilmişse, şüphelilerin o güne ait göz kayıtlarını seyrediyorlar ve katil yine bulunuyor."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
2470
Fiksyen Sains"-Adam uyandı! Zihin çizelgesi hareketlenmeye başladı!" "-Gözlerime inanamıyorum, bu delilik! " Kulaklarım çınlıyor, başım çatlıyor, gözlerimi açamıyorum. Neredeyim ben? Konuşamıyorum, bu iğrenç sıvı da ne? "-Efendim bizi duyabiliyorsunuz ama henüz...