Antrenmanda ne kadar çok ter akıtırsan,müsabakada o kadar az kanın akar. -Richard Marcinko
Yine beraberiz, öncelikle hoş geldiniz :D umarım Severek okursunuz. Gik'i özleyeceğiz ama bu hikayeyi de seveceğinizi düşünüyorum. Ve çok uzatmadan sizi yeni Dünyamla baş başa bırakıyorum.
...
Gözlerini açtığında, makyajdan birbirine yapışan uzun güzel kirpiklerinin izin verdiği kadarıyla etrafına baktı. Yerinden doğrulduktan sonra sırtını yatak başlığına yasladı, gecenin izin verdiği kadarıyla içeri giren ışık sayesinde odasında olduğunu anlamıştı. Sabaha kadar içtiği için eve geldiğinde kendini yatağına atmıştı. Yataktan ayrılmak için hareketlendiğinde ayakları soğuk zeminle buluşmuştu. Bu buluşma biraz da olsa onu ayıltmaya yetmişti. Önünde duran siyah topuklu ayakkabılarını ayaklarıyla kenara ittikten sonra odasında duvarı kaplayan pencereye doğru adımladı. Bütün şehir ayaklarının altındaydı, gökyüzünün saklanmasını sağlayan şehrin ışıkları karşısında duruyordu. Şehir kadar aydınlık olmayan gözlerini gezdirdi ışıklar dolu tabloda. Daha sonra camı açarak derin bir nefes aldı, güzel ince uzun parmaklarını saçlarında gezdirerek yüzünü rüzgara karşı özgür bıraktı.
Biraz huzur ona iyi gelmişti ama aklına saate bakmak da gelmişti. Yatağının üstünde duran telefonuna baktığında saatin neredeyse dokuza geldiğini gördükten sonra hemen hazırlanmasını gerektiğini anladı. Üstündekileri çıkardıktan sonra kendini banyoya atmıştı, kısa bir duşun ardından ıslak saçlarını kurulamak istemedi ve dağınık bir şekilde bıktı. Siyah dar pantolonunu girdikten sonra üst tarafını açıkta bırakan siyah bir atlet geçirmişti üstüne. Gözleri kadar siyah bir far sürdükten sonra kirpiklerini olduğundan daha çok ortaya çıkarmıştı. Ayna da kendini süzdükten sonra gördüğü görüntü karşısında gamzeleri çıkmıştı ortaya. Arkasında yerde duran ayakkabılardan siyah topuklu bir bot seçmişti. Ve kendini dışarı atmıştı.
Arabasına bindikten sonra sırt çantasını yan koltuğa attı ve siyah ''Eldorado'' model arabasını çalıştırmadan önce arabasının üstünü açmadan da edememişti. Evinin penceresinden ona huzur veren rüzgar şimdide güzel uzun siyah saçlarını kurutuyordu. En sevdiği anlardan birisini yaşıyordu sessiz sadece gökyüzünün ve onu saran rüzgarda araba sürmek. Bir düzüne güzel kıyafet ya da ayakkabı verselerdi belki bu kadar mutlu olamazdı, ama olabilirdi de.
Gelmesi gereken mekana geldiğinde arabasından inerek onu kapıda karşılayan uzun boylu yapılı adama arabanın anahtarını atmıştı. Yeni çalışan olduğunu anladığı için biraz eğlenmek istemişti. ''Yakala!'' demişti anahtarı attıktan sonra. Normalde bu hareketinden dolayı onu parçalara ayırabilecek olan adam anahtarı yakalayamamıştı ama tepki de verememişti. Çünkü o Osman Güçlü'nün kızıydı. Kolay kolay bir şey söylenemezdi ya da yapılamazdı zaten yapanın da hayatındaki en son yaptığı şey oluyordu.
Demir kapıdan içeri girdikten sonra ortam sessizleşmişti. Karşısında olan ışıklarının yeterince aydınlatmadığı dar koridordan geçerken sadece topuklu ayakkabılarının sesi yankılanıyordu ortamda. Önündeki son kapıyı da açtıktan sonra geçtiği dar alandan daha büyük olan depo tarzı olan yere gelmişti sonunda. Tam ortada duran ringe baktıktan sonra gözlerini etrafta koşturan çalışanlara çarpmıştı, herkes telaşlıydı galiba Osman bey gergin günlerinden birisindeydi.
''Bugün yine çok güzelsin.''
Tam kulağının arkasından duyduğu sese döndüğünde karşısında Can vardı. Babasının adamıydı ve ayriyeten babasının çocukluk arkadaşının oğlu oluyordu. Can karşısında siyahlar içinde duran kızdan hoşlanıyordu ama pek karşılık alamıyordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAFES
Teen FictionBabası her ne kadar kafes dövüşüyle uğraşsa da onun için hiçbir şey ifade etmiyordu. Birbirlerini kana boğan hatta bazen sırf kazanmak için birbirini o maçta öldüren insanlar ilgisini çekmiyordu. Ta ki o kalabalıkta o ringde onu görene kadar. ''Altı...