Sona yaklaşıyoruz hissediyorum.
Hikayenin bitmesi gerekiyormuş gibi hissediyorum ama hemen değil merak etmeyin. Biraz zaman var ama her an veda edebilirmişim gibi geliyor. Sanki bir gün yeni bölüm geldi diyeceğim ama siz onun son bölüm olduğunu bilmeyecekmişsiniz gibi...
Neyse şimdilik girelim Kafesimize
....
Kapıyı açtığında ve içeriye girdiğinde bütün sesler kapının arkasında kalmıştı. Sessizleşen ortamda sadece ince topuklarının sesi yankılanıyordu. Karanlık olan taraftan aydınlık olan tarafa geçmişti ve önündeki sandalyeye oturmuştu. Gözlerini karşısındaki adama döndürdüğünde aralarında olan cam sanki yok olmuştu. yanında duran telefonu eline almıştı ve kulağına götürmüştü.
''Gelmene çok sevindim.'' demişti telefondaki ses.
Hazel, karşısında duran adamın babası olduğunu unutmuş gibiydi, sanki tanımadığı birisinin ziyaretine gelmişti. ''İlk ve son olacak merak etme.'' demişti Hazel, içindeki duyguları bastırarak.
''Ne yani gerçekten babanı burada mı bırakacaksın.'' demişti Osman bey.
''Seni çıkarmaya geldiğimi falan mı düşündün gerçekten.''
''Sen 'Güçlüsün' tek başına dışarı da olman tehlikeli biliyorsun.''
''Yanlış...senin yanında olmam tehlikeli.''
Osman bey derin bir nefes vermişti kızının kandırıldığını düşünüyordu. ''Seni etkisi altına almış belli.''
''Ben seni yıllarca bunun için mi eğittim, bağın olmayan bir herifi koru diye mi? hemde bana karşı.'' diyerek eklemişti.
Hazel, buruk bir gülümsemeyle karşısında sinirle ona bakan gözlere bakmıştı. ''Seninle konuştukça doğru olanı yaptığımın daha çok farkına varıyorum.''
''Senin bağın yok dediğin herif, sırf seni seviyorum diye seni buraya attırdığı için üzülen bir 'herif'.'' dedikten sonra masanın üstünde duran elini yumruk haline getirmişti Hazel.
''Ve o herifin etkisi altında olduğum için dünyanın en şanslı kadınıyım.''
Osman bey kızının bu sözlerine daha çok sinirlenmişti ve içindeki siniri tutamamıştı. Aralarındaki cama sertçe vurarak. ''Anneni öldürdüklerini ne çabuk unutuyorsun.'' demişti.
Hazel söylediği şeyin ağırlığını hissetmişti ama neyse ki hikayenin nasıl başladığını biliyordu. Yani babasının sözlerine kanan, sorgusuz bir şekilde inanan küçük kız değildi.
Yerinden kalkmıştı ve masaya elini dayamıştı. Babasına doğru eğilerek gözlerinin içine bakmıştı. ''Kendini yıllarca nasıl kandırdın bilmiyorum ama Annemi onlar değil sen öldürdün Osman Güçlü. Benim en büyük düşmanım sensin, hem annemi hemde babamı çaldın sen benden. Sana içeride iyi çürümeler.'' dedikten sonra telefonu hızla aldığı yere koyarak kapatmıştı. Hızla yerinden doğrulmuştu ve kapıya doğru ilerlemişti. Arkadan babasının sesleri geliyordu ama umursamamıştı.
Osman bey ailesine yapacağı en büyük kötülüğü yapmıştı. Daha fazla para için bu savaşı başlatmıştı. Hem karısından hemde kızından olmuştu. Yani bu savaşta asıl kaybetmesi gereken kaybetmişti. Yara almış olanlar ise dışarıda tek başlarına kalmıştı. İki küçük çocuk bir daha büyümemek üzere tek başlarına kalmıştı. Ama hayat onlara birlikte yalnız kalmaları için bir şans vermişti. Aralarında sadece aşk yoktu Arel ve Hazel birbirlerine bağlılardı. Birisi ölürse diğeri de ölürdü. Aşktan öte bir duyguydu ama daha o duyguyu tamamlayan bir kelime yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAFES
Teen FictionBabası her ne kadar kafes dövüşüyle uğraşsa da onun için hiçbir şey ifade etmiyordu. Birbirlerini kana boğan hatta bazen sırf kazanmak için birbirini o maçta öldüren insanlar ilgisini çekmiyordu. Ta ki o kalabalıkta o ringde onu görene kadar. ''Altı...