Bu gün amcama veda etme günü. Sabah bir önceki günlerde olduğu gibi denizi kontrol etmiştik. Ama bir önceki sabahlardan farkı deniz tam istediğimiz gibiydi. Babamla birlikte denize gitmiştik. Biraz eğlendikten sonra ben af dilenmek için suda kaldım. Göz yaşlarımı denizin suyuyla birleştirdim. Sudan çıktıktan sonra havlumu yere serip uzandım. Güneşin altında kurulandıktan sonra daha önceki yaz tatillerinde yanmadan tecrübelendiğim için tişörtümü giyip dört çubuk ve kocaman ağaç yapraklarıyla yaptığımız şemsiyenin altına uzandım. Onun şarkısını dinliyordum. Şarkı nasıl mıydı? Elinde yazdığı şarkıdan fazlası olmayan bir aşık. Ben de öyle değil miyim? Elinde yazdığı kitaptan fazlası olmayan bir çocuk. Param yok, kazanması zor. Sizin kadar mı? Bilmiyorum. Şarkıyı dinleyerek onunla bir gelecek hayal ediyordum. Ama bu gelecek yakın bir zamandaydı. Yine onunla birlikte geçireceğimiz yaz akşamları. Çok değildi yani.
Gülümsüyordum kafamda beyin varken. İnan bana o şeyi çalıştırırken gülümseyebilmek çok güç bir iş. Bence insan oğlu gerçekten çok güçlü. O kadar sıkıntı içindeyken, duygusal çöküntüler yaşayıp beyni çalışıyor ve düşünüyorken gülebiliyor.
Sonunda ise denizden çıktık ve bir önceki günler gibi kısa süreliğine oturttuğumuz rutini yaptık akşama kadar. Ben insan dünyasından kopup kendi gezegenime gidiyordum. Sevdiğim komedyeni izliyip kahkahalar atıyordum. Sabahları ise ağlıyordum. Bu bir vampirin ya da bir yarasanın düzenini hatırlattı bana. Neyse, akşam olunca amcamı havalimanına götürdük ve uğurladık.