Fark ettin mi diye sormam çok saçma olurdu çünkü asla fark edemezsin, edemeyeceksin. İlk şey sana olan umutlu, hırslı yazım yarım kaldı, söyleyecek bir şey bulamadım.. İkinci şey ise bu gün bayramın ilk günü. Senin için ne demek hiçbir zaman bilemeyeceğim fakat benim için çok şey demek.
Üç yıl önce seninle bu sabah konuşuyorduk. Sabah altı, yedi gibiydi. İlk defa bir bayram için heyecanlıydım ve seninle deli gibi konuşuyordum ya da bana öyle gelmişti. Bana yeni evinizin manzarasını atmıştın. Çoğunlukla yeşillik vardı ama arka tarafları şehire kayıyordu. O zaman pek bir hayal kurmamıştım ama şimdi sadece sen ve beni o manzaralı bir evde yaşarken hayal edince hayat bir süreliğinede olsa güzelleşiyor. Beni olduğumdan daha olgun hale soktuğun ve çektirdiğin tüm acılar için teşekkür ederim. Yıllar geçsede seni unutamıyorum, unutmak istemiyorum. Senin sayende insanların aşk acılarını daha iyi anladım, hala anlıyorum.
Seninle o evde yaşamak için gerçekten çok çalışırdım. Sen ve ben, daha başlamadan önce o evi kendim için düşünüyordum. Daha sonra sen hayatıma girdin. Seni o zamanlar hayatımı mahvedecek kişi olarak görmüyordum. Yakın zamanda geçer ve unuturum sanıyordum. Ama aradan geçen koca üç yıldan sonra öyle sanmayı bıraktım. Şu an ben sana bunları yazarken üç senfoni dinliyorum. Bir alarm olmayacak kadar güzel, huzur verici bir gitar sesi, kavgaya hazırlanan gergin ve hırs dolu kedilerin sesi ve sadece seni düşünürken dinlediğim müziğin sesi.
İzlediğim filmlerde veya dizilerde ne zaman ya da nerede olursa olsun o çiftin bir meyvesi var. Onları yemiyorlar ama gösteriyorlar. Hatta çiftler, o meyvenin farkındalar mı bilmiyorum. Her ne kadar gösterildiklerinden bir haber olsalarda o meyevyi ya seviyorlar ya da biz farkında olmadan tüketiyorlar. Daha sonra bizim meyvemiz ne olurdu diye düşünmeye başladım. Aklıma ilk gelen şey elmaydı. İkimizde yasak elmadan ısırık aldık tıpkı aşkımız gibi. Gerçi bu tek tarafın sevdiği bir aşktı, o da bendim. Sonrasında cennetten atıldın. Ben cennetteydim, senin yanında olduğum sürece. Ama aynı şey senin içinde geçerli olur muydu, bilemeyeceğim. Biraz daha hafızamı ve aklımı yordum, ikimizinde az bir sürede yaşadığı bu kısa zaman diliminde erik yediğimiz günü hatırlayınca bu meyvenin erik olması gerektiği kanaatine vardım. Eğer ikimiz için bir film çekilseydi filmin ortalarında, gün geçişlerinde kullanılan doğa ve meyve temalı görsel sahnelere yer verilseydi bu erik olurdu. O gün sadece erik yememiştik. Senin canın bir anda gazoz ve kek istedi. Ben koşarak evdeki paramı - bozuk olanları - almıştım. Sprite gazoza yetecek kadar param vardı ve alabileceğim en yakın kekede param yetmiyordu. Daha sonra sen paramı tamamladın tıpkı kalbimi ve hayatıma yaptığın gibi. Kasiyer yaptığını görünce gülümsemişti. Hala daha kasiyerin kim olduğunu hatırlıyorum. O markete giderken sekiz yıldır hayranı olduğum kadının hiç dinlemediğim bir şarkısını sen bana söylemiştin. Şarkı romantizmin tam tersiydi. Zaten bizede o yakışırdı. İkimizin şarkısı, bana öğrettiğin halay ''Damat Halayı'' iken başka ne beklenirdi ki? Marketten döndükten sonra gazozu içip mavi paketli keki yedik. Paketi dahi hatırlıyorum. Biz bunları yiyip, konuşup, yürürken babam gelmişti. O zamanlar arabanın kilidi yoktu ve yan koltukta duran eriklerden aldım bir kaç tane. Sana teklif ettiğim zaman kabul etmemiştin sanırım. Ama ben yinede yedin kabul ediyorum. Bir yandan gazozlarımızı içerken bir yandanda birbirimize ailelerimizden bahsediyorduk. Her şeyi hatırlıyorum sevgilim. Gülüşünü, ağlayışını, bir yere giderken ki sevecenliğini.. Her şeyi sevgilim.