28.04.2002
Uyandım ve bir kez daha senin varlığına inandım. Gün artık senin varlığınla bir başka aydınlıktı. Hayatımdaki en güzel uykuyu dün, senin kollarının arasında geçirdikten beri bedenim enerjiyle dolmuş, taşmıştı.
Kim bilebilirdi bir Lavinia'nın koynunda uyulan uykunun dünyanın en tatlı uykusu olacağını.
Seni yurdunun bulunduğu yere bırakana kadar gözlerimi ayıramamıştım bedeninden. Bunun suçlusuysa sendin, Lavinia. Bu kadar temiz ve narin olmamalıydın. Eve kendimi nasıl attığımı ve olduğum yerde seni düşünerek mayışıp yattığımı hatırlıyorum. Yemek bile yiyemeden uyuyakalmıştım. Ah güzel çiçeğim, sevmek nasıl da değiştiriyormuş insanı.
Sabah kalkıp hızla yemeğimi yedim. Bugün senin bindiğin durağa gidip seninle beraber okula gitmek istiyordum. Gece çıkardığım Atatürk desenli saate baktığım pek fazla vaktimin kalmadığını görmüştüm. Zamanı yönetmek konusunda sanırım biraz sıkıntılıydım.
Yurttan çıktıktan sonra senin durağının önünden geçen bir otobüse kendimi attım. Yürüyerek sana gelecek olsam yarım saati aşkı süre geç kalacaktım. Beş dakika sonra beklediğim otobüs geldiği sırada attım kendimi içine. İçine girdiğimde dikkatimi bir şey çekmişti. Yaşlı bir teyze ayaktaydı ve çoğu genç de oturuyordu. Onun dizlerinin tutmadığını ve sıktığı dişlerini görüyordum. Zorlanıyordu. O an onun yerinde annemin olduğunu düşündüm.
Çok üzülmüştüm, çiçeğim. Yardım etmenin kıymetini unutuyordu insanlar. Ne bileyim, sevmeyi de unutuyorlardı. En güzel duyguyu, merhameti unutuyordu.
Otobüsteki bir kişi indiğinde teyzenin oraya oturmasına yardım etmek için yanına doğru ilerlemiştim. Ancak başka bir gencin oraya gidip oturduğunu görünce sinirden kızardığımı düşünüyorum. Teyzeyi yine de kollarımın arasına alıp o gencin bulunduğu yere sürükledim.
Karşımdaki adamın buna pek niyetli olmadığını gördüğümde biraz kafasını ütülemiştim. En sonunda kaldırdıktan sonra teyzeyi yerine oturttum. O an, onun kulağıma ettiği teşekkür o kadar güzel gelmişti ki bana... Sen bana sarılsan, sanırım o kadar mutlu olurdum.
Çok geçmeden senin durağının önünde indim. Heyecan bedenimi ele geçirmişti. Seni görene kadar da tetikte olacağından emindim. Etrafa baktım. Sen haricinde üç beş kişi vardı durakta. Onların da bizim yaşlarımızda olduğunu tahmin edersem birçoğunun bizim üniversiteye gittiğini tahmin etmiştim.
"Birini mi bekliyorsun?" Ölene kadar duymak istediğim tek ses, günümü aydınlatmıştın yeniden. "Evet." Bu sefer giydiğin etek lacivertti. Üstüne uzun kollu beyaz bir kazak giymiştin. Bir mevsim üstünde bu kadar mı güzel dururdu bir insanın. "Şey nasılsın?" Tatlı utangaçlıkların çok güzeldi lakin gözlerine bakmak istiyordum. Eğilerek gözlerine alttan alttan baktım. Bu halim hoşuna gitmiş olsa gerek küçük bir kahkaha atmıştım.
"Hişt, kız gülme!" Gülmen anında kesildiğinde merakla dikilmiştin. "Nedenmiş o?"
Senin gülüşünün güzelliğini görmelerinden çok korkuyorum.
"Herkes görmesin bu güzelliği." Kelimelerimin sende hoş karşılanıyor olması ne de mutlu ediyordu beni. Sen bu satırları okurken güzel Lavinia'm, bil ki sana aşık bu adamın yanakları gülümsemekten ağrıyor. Sen bil ki seni seven bu adamın kalbi kelimesi kelimesine sana sevdiğini haykırıyor. Senin yüzüne bas bas bağıramıyor ama kalbi, senin kalbini öpe koklaya seviyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LAVİNİA'DA SOLAN BİR GÜL
RomanceWattys 2020 Romantizm kategorisi kazananı! Wattys "Dram" kategorisi listesi seçilmiş kitabı! Sayfalarla buluştu❤ 🌸 Bir günlük düşünün onun ruhunu ve anlattıklarını... Gül Adam kendi Lavinia'sını bulduğunda hislerini dökmek için yazmayı seçti ve y...