22.BÖLÜM: "BİR AŞK HİKÂYESİ."

318 69 55
                                    

22.05.2007

Şarkılar... Ne büyük mucize değil mi Lavinia'm? Üzüldüğümüzde, sevindiğimizde, hırçınlığımızı bastırmak istediğimizde şarkılara sarılıyorduk. Tıpkı şu an sana yazarken olduğu gibi kulağımdaki o hoş ezgi ruhuma dokunuyor, tüm benliğime hırçın bir dalga gibi çarpıyordu.

Seni sevdiğimi ve bundan dolayı sarsıldığımı biliyordum ama yine de, kalbindeki şarkıyı göğsümde uyutmaktan gocunmuyordum.

Hangi şarkıyı dinlesem sen geliyordun aklıma. Susmuyordu yüzün, gözlerin, beni benden alan bakışların... Bir süre sonra da susturmaya çalışmaktan vazgeçmiştim. Fakat hastalık derecesine geldiğinde fikirlerimi nasıl senden uzaklaştıracaktım bilemiyordum.

Omzumdaydı yaslanmıştı bakışların. Vücudunu kendine çekmiştin. Yüz ifaden huzursuz gibiydi. Oturduğun yerde uyuyor olmanın verdiği gerginliği yansıtıyordun. Sabahsa daha yeni aymıştı. Bir gram uyku uyumamıştım. Gözlerim inatçıydı, kendini dünyaya kapatmak nedir bilmemişti. Sense yanımdaydın, omzumdaydı yüzün ve ben saymıştım, doksan tane kirpiğin vardı. Kirpikleri ömre benzetirdim, bir tanesi yanaklarına düşecek olsa sanki, ömründen gidecekti. Dudaklarından bir iki mırıltı havaya düştü. Ne dediğini anlamaya çalıştım ancak öyle kısık çıkıyordu ki dudaklarından anlayamamıştım.

"Gül adam?" Uykulu gözlerle bakmaya başladın yüzüme. "Gözlerin neden kıpkırmızı?" Ellerini avuçlarımın arasına alıyorum. Gözlerin oraya kayacak gibi oluyor ancak inatçısın, sadece bana bakıyorsun. "Uyuyamadım." Kızgınsın, hissetmemek mümkün değil. Omzumdan başını kaldırdığında bir boşluğa düşmüş gibiyim. "Neden uyuyamıyorsun acaba?" Doğruyu söylemekten asla çekinmem. "Senin yüzünden!" Sesimin nasıl çıktığına dikkat ettim. Kimseyi rahatsız etmek istemezdim. "Aa, deliye bak!" Gülerek kollarımı göğsümün üzerinde çaprazlamasına birleştirdim.

"Ben sana ne yapmışım ya?"

Dudaklarımı kulağına yaklaştırdım. "Çok güzelsin, sorun bu."

"Ama benim sana kızgın olmam gerekiyor." Sinirle iç geçirdin. Yüzünü pencereye çevirirken homurdana homurdana söylediğin, "sinirlenemiyorum ki ya, sinirlenemiyorum!" Deyişini duymadığımı sanma. Her şeyi duymuştum. "Ne zaman varacağız?" Gözlerin camın ardını, ağaçların hızla akıp geçişini süzüyordu. Kolumdaki saate baktım. "Altıya geliyor."

"Zaman ne kadar çabuk gelip geçiyor değil mi?"

"Hem de çok." Bunun ikimizde farkındaydık.

"Beni bir zamanlar tanımıyordun bile." Bunun sızısını sen demesen bile hissedebiliyordum.

"Peki beni ilk ne zaman gördün?" Bunu hep merak etmiştim. Sana şu an, vakit bulmuşken sormalıydım. Kader bir masalı ömrümüze nakış gibi işlemişti ve ben o oyanın ilk düğümünün ne zaman işlendiğini merak ediyordum.

"Bir kavga esnasında." Dedin ansızın, otobüs sallanıyorken.

Aklıma lisede kavgaya mecburen giriştiğim olaylar geliyordu. Hangisiydi. "Hatırlayamadım, hangisi?" Gözlerin camın ötesinden ayrılıp gözlerime çarptı. Gözlerinin içindeki yansımamı seçebiliyordum. "Hani Mehmet için kavgaya girmiştin ya hani?" Parmaklarım pantolonu sıkarak büzüştürdü, gözlerim o anı hatırlamak için kısıldı. Gelmeliydi, gelmeliydi... Zihnimdeki binlerce anı gözlerimin önünde belirdi ve sonunda, istediğim o görüntüyü hatırlayabilmiştim.

LAVİNİA'DA SOLAN BİR GÜL Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin