21.05.2007
Aşk yüreğine yerleştiğinde bir daha dünyaya aynı gözle bakamazdı gözlerin. Sevemezdin eskisi gibi, dokunamaz, tat alamazdın, bir garipleşirdi hayat. Etinle kemiğinle birine ait olduğundan onun gözlerini de alırdın, tenini de, fikrini de, ruhunu da. Sen artık tek kişi değildin hayata karşı; onun ruhunu göğüs kafesine kapatırdın, artık tamamen o'ydun.
Bir hafta geçmişti annemin rahatsızlanıp hastaneye kaldırılmasının üzerinden. Çok şükür annem iyiydi. Eve yerleştirmiştik onu. Bir dakika bile ayrılmak istememiştin bizden. Canla başla annemin yanında durmuştun. Öyle fevri ve telaşlıydın ki bizlere yardım etmek için, saatlerce oturup bakasım geliyordu sana. Çok ama çok uğraşmıştın. Bize hakkını helal et olur mu çiçeğim? Olur da konuşamazsa dilim, bu sözü çıkaramazsa dudaklarım, sen bunu bilerek helal et bana.
Çünkü ben senin hakkını ödeyemem.
Ankara yolculuğumuz sürprizliydi ancak dönüşümüzde bir o kadar öyle olmuştu. İkimizin yapması gereken önemli işleri vardı fakat duygularımız mantığımızdan çok daha baskın çıkmıştı. Unutuvermiştik. Sen bilmiyorsun ve bunları okuyacağın zaman haberdar olacaksın, baban seni bana emanet ederken bir daha ki gelişimde çiçek ve çikolatayla bu eve gelmem gerektiğini tembihlemişti. O gün, sizin evinizin kapısı bana kapanana kadar nasıl sıktıysam kendimi, apartman boşluğunda bir zıplamışım heyecandan, karşı komşunuzun şaşkın bakışlarını bile fark etmemiştim üzerimde.
Aşk dili de, bedeni de, zihni de uyuşturuyordu tamamen.
Evrene kör ediyordu.
"Şey biletleri ben alayım mı?" Avuçlarımın arasındaki biletleri çekimser bir ifadeyle süzüyordun. Alıp almamak arasında karamsar gibiydin. Yoksa, elimi mi tutmaktan korkuyordun? "Ellerimde bir şey mi var?" Diye sordum sana, yoklarcasına. Yüzüne son derece dikkatle bakıyordum. "Hayır, hayır onu da nereden çıkardın." İrkilmiştin. Beyaz tenindeki kızarıklığı fark etmemek mümkün değildi.
"Neden çekimsersin çiçeğim?" Kem küm ettin ilk başta. Kararlı gözlerimi gördüğünde hemencecik çıktın o ruhtan.
"Sana her dokunuşumda heyecanlanıyorum, çekimser olmamla ilgisi yok." Sesindeki volüm giderek azalmış, azalmış, bir sivrisineğin vızıltısını andıracak kadar kısılmıştı. Kolunda inatla tuttuğun çantanı aldım bu boşluğundan faydalanarak. Otogara gitmek için otobüse binmeliydik. İnatçılığın tutmuş, kolundaki yük dolu çantayı vermemiştin bana. Bahanen bana yük olmamaktı. Ne saçma.
İnsan hiç kendi kanatlarından rahatsız olur muydu?
İnsan hiç, özgürlüğüne yük der miydi?
"Ama çantam." Heyecanla arkamı döndüm sana. Çantaya uzanmanı engellemek adına çocukça bir işe girişmiştim. Çantayı sabitleyeyim derken ellerimdeki biletler kırış kırış olmuştu. Arkamdan çekilerek önüme dikildin ve ellerinle cesurca uzandın parmaklarıma. Dengen kayboldu, düşecek gibi oldun. Kollarımla omuzlarına tutundum. Bu satırlar kadar kıymetli bir an daha yaşamış olduk. Önce gözlerin bu fevri hareketinle irileşti ve şeker pembesi dudakların hafifçe aralandı. Açık renkli kaşların çoktan çatılmıştı. Dudakların beni kendine nasıl da çağırıyordu öyle.
Ben sanırım ilk defa bu denli yakındım dudaklarına.
Tenin hep böyle sıcak mıydı? Yoksa ben mi fark etmemiştim sımsıcak ruhunun orada bir parçası olduğunu?
![](https://img.wattpad.com/cover/193291149-288-k998238.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LAVİNİA'DA SOLAN BİR GÜL
RomanceWattys 2020 Romantizm kategorisi kazananı! Wattys "Dram" kategorisi listesi seçilmiş kitabı! Sayfalarla buluştu❤ 🌸 Bir günlük düşünün onun ruhunu ve anlattıklarını... Gül Adam kendi Lavinia'sını bulduğunda hislerini dökmek için yazmayı seçti ve y...