11.06. 2007
Gökyüzünü gözlerine sermiştim ve ruhunun içine demet demet lavinia yaprakları dikmiştim.
Mutluluğu, saf, hakiki mutluluğu içim dışıma taşana değin hissediyordum. Her kapıyı çalasım vardı, yerimde duramıyordum. Herkese evet dediğini haykırmak, açılmayan kapıların dahi arkasına kelimelerimi süpürmek istiyordum. İçimdeki duygular belli bir kabın şeklini alamayacak kadar sıcaktı, ateş gibiydi. Senin dudaklarından çıkan o evet kelimesi tam anlamıyla bu demekti: Ateş ve kül. Ben yandıkça küldüm, sen beni yaktıkça ateş... Ben bir is gibiydim teninde, leke lekeydim. Kurudukça hislerim kalıyordu teninde; sen dudaklarını değdirdikçe tenime lekesi kalmıyordu izimin. Sen dokundukça bana, tüm hislerim susuyordu sanki.
Seni istemeye gelecek, küçük bir nişanla birbirimize verdiğimiz sözü aileler arasında da vermiş olacaktık. Saatler sonra.
Gece iki sularında yazdığım kelimelerim susmak bilmiyordu çiçeğim, yazmasam delirecek gibiyim. Seni, sana yazmasam ölecek gibiyim.
Bir akıntıya kapılmış son süratle ilerliyordum. Yalnız kapılıp gitseydim o akıntıya eminim ki kendimi bırakmaktan çekinmezdim ve hiçbir şey umurumda olmazdı. Sen yanımda olduğun için neye süratle gitsem dikkatliydim, sana dokunacak her bir kötülüğün önünde bariyerdim. Sana söz veriyorum gözlerini dolduracak her şeye bariyerim, kendime bile. Birazdan gün doğacaktı ve ben uyuyamamıştım. Kirpiklerim gözümü her kapattığım an da hareketleniyordu ve uyku, zemini çatlak bir deprem gibi sallanarak inşa ettiğim fikirlerimin altında eziliyordu.
"Oğlum, müsait misin?" Diye sordu annem, kaç saat yatakta debelenip durduğumu bilmiyordum.
"Gel anne, gel!" Üstümdeki ince, pike battaniyeyi hızla yerinden söktüm ve yatağın kenarına fırlatırcasına attım. Kapı kelimelerim bitiği an da açıldı. "Ay bittik oğlum, bittik!" Annem elini kolunu nereye koyacağını bilemezmiş gibiydi ve her hareketinde hissetmiş olduğu telaşı görebiliyordum. "Bir sakin olur musun?" Ayaklarımı yerdeki kabarık ve yumuşak tüylü halının üzerine koydum. Kafam hem doluydu hem de uykusuzluğun vermiş olduğu ağır hissiyatın bugünü etkilememesini diliyordum. "Biz istemeye gideceğiz kızı ve ben hâlâ ne giyeceğimi bulamadım!" Elinin tersini alnının üzerine yerleştirdi, bu görüntü bana eskiden izlediğim siyah beyaz yeşilçam filmlerini anımsattı. Bu acıklı ruh hali ve cümleler cuk oturuyordu.
Onun gibi elimi alnıma koydum ve oyunculukla süslediğim ses tellerimi ağırlaştırarak fısıldadım. "Ah, olamaz leydim!" Dedim ayağa kalkarak boynumu eğdim, çok üzgünmüşüm gibi. "Şimdi biz ne yapacağız? Mahvolduk." Dudaklarım tıpkı cam bir bardağa benziyordu ve kahkahayı kırılmış köşelerinden döküyordu. Annem omuzlarıma tokat atarak benden birkaç adım uzaklaştı. Yere eğdiğim başımı kaldırdım, kirpiklerini hızlı hızlı kırpıştırıyordu. Yanakları kızarmıştı ve gözlerindeki siniri görebiliyordum. "Tamam tamam kızma, kalbimin sultanı." Yumuşadığını görüyordum ancak beyaz bayrağı da hemen indirip teslim de olmayacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LAVİNİA'DA SOLAN BİR GÜL
RomanceWattys 2020 Romantizm kategorisi kazananı! Wattys "Dram" kategorisi listesi seçilmiş kitabı! Sayfalarla buluştu❤ 🌸 Bir günlük düşünün onun ruhunu ve anlattıklarını... Gül Adam kendi Lavinia'sını bulduğunda hislerini dökmek için yazmayı seçti ve y...