🤍
19.04.2002
İstanbul Üniversitesi, Hukuk Fakültesi
Elimdeki kartı göstererek girdim kapıdan içeriye. Her zamanki gibi güvenlikte beni güler yüzle karşılayıp selam veren Mehmet ağabeye el salladım. Henüz yirmi yaşındaydım canım çiçeğim, Mehmet ağabeyin kaz ayaklarındaki kırışıklıklara imrenerek bakardım.
Ne çok şey yaşamış o da. Ne çok şey görmüş kırk sene. Sana ondan dinlediğim anıları yüz yüze anlatmak için gün sayıyorum. Şu an kütüphanedeyim saat 13.30 ve ben hâlâ seni düşünüyorum. Kalbimi öyle fena, öyle delicesine afallattın ki seni gördükten sonra kendimi şaşırır oldum.
İnsan kalbi sadece kan pompalıyor sanırdım fakat bunun öyle olmadığını bana sen gösterdin. Duygularımı sana anlatmak için henüz çok çelimsiz hissediyorum kendimi. Bir kadını sevmek nedir bilmem ki ben, bir kadına nasıl gönül bağlanılır hiç hissetmedim şimdiye kadar bunu. Ruhum sanki seni gördüğü an da tamamlanıyor gibi hissediyorum.
Sevmek buysa yaprakları dökülecek diye dokunmaya kıyamadığım çiçeğim, ben sana mecnun olmuşum bile.
Kütüphane her zamanki gibi sıkıcı. Sessiz, herkes yaklaşan vizeler için erkenden doluşmuş buraya. Çok şükür ki günü gününe çalışan biriyim, güzelim. Benim aksime diplomatik işlerle pek ilgilenmediğin için oldukça memnunum. Arkadaşlarının yanından geçerken duymuştum o güzel sesini. Ellerim nasıl yazacak inan bana bilmiyorum. Ellerim, niçin böyle titriyorsun?
Sesin öyle naif geliyordu ki kulağa.
Ezan, ezan gibi doluyordu kulaklarıma. Kulakların pasını silecek kadar güzel ve yüceydi onun gibi.
Sen insanları ibadete çağıran o ezan gibi işliyordun ruha. Sesin, insanı kendine çağırıyordu.
"Öğretmenim ben tabi," diyordun gururla. "Atatürk'ü seve seve anlatacağım." O an, ruhumu yıkayan sesine mi dikkat etseydim, güzel sözcüklerine mi? Sen de benim gibi Atatürk hayranıydın demek ki.
Birkaç kez çaktırmadan yanından geçerken not defterinin üstündeki kapakta Atatürk'ün resmini görmüştüm. Sana mutlaka hediye edeceğim şeylerde onun da izi olsun istiyorum. Tarih öğretmeniydin ve inan bana seninle saatlerce tarih hakkında konuşmak için can atıyordum.
Belki hayallerimdeki gibi tartışırken senin o güzel suratına bakardım bazenleri, bazenleriyse tartışmanın ortasında çekip kucağıma çeker sarılırdım sana. Saçlarından yaprakların açılırdı da kokusunu genzime yayılır, vücudum hoşnutlukla sana sığınırdı. Hayali bile, heyecanımı tetikliyordu çiçeğim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LAVİNİA'DA SOLAN BİR GÜL
RomanceWattys 2020 Romantizm kategorisi kazananı! Wattys "Dram" kategorisi listesi seçilmiş kitabı! Sayfalarla buluştu❤ 🌸 Bir günlük düşünün onun ruhunu ve anlattıklarını... Gül Adam kendi Lavinia'sını bulduğunda hislerini dökmek için yazmayı seçti ve y...