04.05.2002
Bazen insanın aklından binlerce şey geçer, dudaklarından tek bir kelimeyi çıkartmaya mecali kalmazdı.
Biz iki yürek, karşımızdaki adamla aralıksız bir dakika boyunca bakışırken Lavinia'nın kalbinin ritmik atışları gömleğimin yakasından içeri sızıyor, nefesleri boynumun kenarını teğet geçiyordu. "Ağabeyim geliyor." Nasıl tepki vereceğimi bilemiyordum. Lavinia ile tutuşmuş ellerimizi ayırdım, gözlerimiz tekinsiz hareketlerle orayı burayı turluyordu.
İkimizde buna hazırsız yakalanmıştık.
Karşımdaki adam bize adım adım yaklaşırken suratındaki ifadenin çok daha korkunç bir hâl almasını izledik. İçimde tek bir korku vardı. Lavinia'mın canını benim yüzünden yakacak olması... Abisi benimle ne yapıyorsa yapabilirdi ancak çiçeğime dokunan kimseye bağışlayıcı olmazdım, imkânsızdı.
"Düğüne biriyle geleceğini bilmiyordum." Karşımdaki sarışın adamın üzerinde ince kırık beyaz bir gömlek, altında da lacivert deri kayışlı bir kemer vardı. Lavinia dudaklarını büzüp gevşettikten sonra çatırdayan sesiyle, "Sana bahsedecektim ancak finallerimiz vardı." Dedi. Bununla kalmamıştı. "Sınavdan sonra eve döndüğümde konuyu açacaktım. Hem..." Şüpheci bir ifadeyle incecik kaşlarını kaldırdı. Gözleri parlıyordu. Kendileri ışıl ışıl, aydınlık bir gün batımı gibiydi.
"Senin burada ne işin var?" Ağabeyinin ağır ve baskın havası bir balonun havada usulca büzülüp yere çakılması gibi küçücük kalıvermiş, sönmüştü. Ağabeyi kem küm etti. Etli parmakları ensesini haylaz ve mahçup bir ifadeyle okşarken avucunun parmaklarına göre daha küçük göründüğünü fark etmiştim. "Annem gelemeyeceği için beni gönderdi." Yüz hatlarını okuyabilen biri için doğruyu söylemediği apaçık ortadaydı. Lavinia kollarını göğsünün altında kavuşturdu ve kedi dikkatiyle karşısındakini tırnaklamaya başladı.
"Munisegil de burada değil mi ağabey?" Ağabeyinin atan rengiyle tam da ayak basması gereken o can alıcı kısma temas ettiği gözler önündeydi. "Alakası yok." Bu iki kelimeyi öyle bir mırıldanmıştı ki ağzında adeta sakız edip uzatmıştı. Güçlükle anlayabilmiştim. Lafın değişmesini umut ediyor olsa gerek sonunda gözleri ve omzu bana döndü.
Artık Lavinia'nın kuş olup göğün rahmine yükselen kalbi, doğurduğu yıldızları bana kurban ediyordu: heyecanı. "Selamın aleyküm birader." Dedi, deminki ezilip büzülen adamın içinden ayı çıkmışçasına kaba ve gür bir tonla. Geri çevirmeyerek onun aksine nazikçe yanıtladım. "Ve aleyküm selam." Elimi uzatırken tereddütlüydüm. Kendisini tanımıyor nasıl bir tepkiyle karşı karşıya kalacağımı kestiremiyordum.
Kısık gözleriyle bakarken elleri önce avucuma sonra parmakları parmaklarıma dolandı. Lavinia'nın ağırlığını omuzlarımda, zihnimde ama en çok kalbimde hissetmekteydim. Tüm dikkati olağanca gücüyle üzerimize devrilmişti.
"Seninle bir ara görüşelim." Dedi, buz gibi. Başımı sallarken uzun zaman sonra bu kadar ciddi bir tavır içerisine girdiğimi fark etmiştim. "Ne zaman isterseniz." Başını aşağı yukarı salladıktan sonra Çiçeğime dönerek, "Seninle de zamanı geldiğinde." Lavinia biraz umursamaz biraz da tereddüt kırıntılarıyla karman çorman olmuş sesiyle onayladı. Ağabeyi yanımızdan sıyrılıp giderken öyle bir bakmıştı ki deminki duygu geçişleri yaşayan o adam olduğunu görmesem inanmazdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LAVİNİA'DA SOLAN BİR GÜL
RomanceWattys 2020 Romantizm kategorisi kazananı! Wattys "Dram" kategorisi listesi seçilmiş kitabı! Sayfalarla buluştu❤ 🌸 Bir günlük düşünün onun ruhunu ve anlattıklarını... Gül Adam kendi Lavinia'sını bulduğunda hislerini dökmek için yazmayı seçti ve y...