Pislik Yuşa! Masumiyetimi almıştı! Eve geleli yaklaşık yarım saat oluyordu. Deli gibi ağlıyordum. O kadar kötüydüm ki, babamı arayıp karnım ağrıyor eve gitmek zorunda kaldım diye yalan söylemek zorunda kaldım. Neyseki çok fazla azar atmadı. Üzerimi değiştirmeden kendimi yatağıma attım. Ayağımdaki topukluları Yuşa'nın kafasına çalmak istiyordum. Eminim ayıldığında hiçbir şeyi hatırlamayacaktır. Hâlâ inanması zordu... Öpmüştü beni! Saniyelik olsa da öpmüştü. Kapı zilini işitince korkuyla hemen ayağı dikildim. Göz yaşlarımı elimin tersiyle sildim. Aynadan bakınca göz altımın neredeyse simsiyah olduğunu gördüm. Çalmaya devam eden kapıya ilerleyip hiç beklemeden kapıyı açtım.
"Ne işin var senin burada? Âdi köpek!"
Kapıyı suratına kapatacağım sırada buna mâni oldu. Tanrım! Çok güçlüydü!
"Eğer girmeme izin vermezsen zorla gireceğim, Melis!"
Daha fazla dayanamadım. Bıraktım kendimi. Zaten nefes nefese kalmıştım. Karşı konulamaz bir gücü vardı. O da kapıyı bırakıp içeri girdi.
"Ne istiyorsun!"
Eliyle çenemi tutup yüzümü kaldırdı. Hayır, hayır... Ne yapmaya çalışıyor?
Elimin tersiyle elini itip odama kaçtım. Kapıyı kilitleyip ağlamaya başladım.
"Aç şunu!"
"Hayır! Defol git buradan."
Hıçkırıklarım istemsizce ağzımdan kaçıp gitti.
"Ağlıyor musun sen?"
Böyle diyince daha çok aktı gözyaşlarım.
"Ben senin o takıldığın cici kızlara benzemem, Yuşa! Senin ne haddine beni öpmek, ha?"
"Sen onlar gibi olmadın benim için."diyip ekledi:
"...bunu yüz yüze de konuşabiliriz."
Daha çok ağladım. Utanması gereken oydu ama utanıp yüzüne bakamayan bendim. Kendimden tiksiniyordum. Artık pekte masum sayılmazdım...
"Yüzünü görmek istemiyorum!"
Kapının ardından nefes verdiğini duydum.
"Beni öldürebilirsin."dedi oluşan sessizliği bölerek.
Kafamı kaldırıp, gözyaşlarımı silerek burnumu çektim.
"Geber."diye tısladım.
Hafif bir gülme sesi işittim.
"Ben beni üzenleri hep öldürürüm."
"Kafa mı buluyorsun benimle?"
"Hayır. Kapıyı aç artık."
Yanaklarımdaki ıslaklığı ellerimle silip, kapıyı açtım.
"Nasıl öpersin beni!"dedim sinirle.
"Dayanamadım sana."diyince gidip yapıştırmak istedim ama kendimi tutmak zorundaydım.
"Daha 1 haftadır taniyorsun beni oysaki!"
"Bir insanı tanımak bir saat de alır bir yılda."dedikleri ile donup kaldım.
"...Seni ilk gördüğüm andan itibaren istiyorum."
"Sen kafayı yemişsin!"
"Evet ama aşkla."
Söyledikleri sonuna kadar saçmaydı. Belki de benim küçük bir öpücük için bu kadar ağladığımı görünce beni bu yalan sözleriyle tatmin etmek istemişti.
"Sana inanmıyorum!"
"Seni seviyorum. Lütfen böyle yapma."
Önceki dediğini umursamadan:
"Ne yapayım peki?"diye alayla sordum.
"Benim ol. Seni sevmeme izin ver."
Yatağa oturup yere bakarak,"Bu olanlar... Bunlar... hepsi çok saçma!"diyebildim. Aklım almıyordu bu sözleri. Ne hissedeceğimi şaşırmış vaziyetteydim.
"Saçma öyle mi? Benim seni düşünmekten geçen uykusuz gecelerim de saçma o zaman. Sensiz geçen her dakikanın verdiği yanlızlık, acı ve korku da saçma öyle mi?"
"Ben... ben ne diyeceğimi bilemiyorum. Gerçekten kafam çok karışık. Kendimi iğrenç hissediyorum. Tüm masumluğum gitmiş gibi, hepsi senin yüzünden!"
Tekrar derin bir nefes verip, önüme gelerek çömeldi. Gözlerime bakmaya çalışıyordu.
"Altı üstü bir öpücük. Seni bu kadar rahatsız edeceğini bilsem yapmazdım.
Özür dilerim."diyip çömeldiği yerden kalktı."Ben ne zaman birisine sinirlensem, o kişiyi nasıl öldüreceğimi bir not defterine yazarım, sakinleşirim. Sana da tavsiye ederim."diyip gülerek ekledi:
"...Hatta beni nasıl öldürmek istediğini okumakta isterim."diyip bir şey dememe izin vermeden gitti.
Duş almanın iyi geleceğini bilerek duşa girdim. Keşke tüm her şey su gibi akıp gitseydi üzerimden, aklımdan... Duşta dayanamayıp tekrar ağladım. Sanki su bedenimi paklıyor fakat ruhumu daha çok kirletiyormuş gibi hissediyordum...
Saçlarımın ıslak olmasını umursamadan yatağa yattım ve gözlerimi yumdum.
-
Ertesi gün, başımdaki ağrı ve gözlerimdeki ağırlıkla uyandım. Elimi yüzümü yıkayıp nemli saçlarımı taradım. Neyseki çok fazla şişmemişti gözlerim. Babamla günaydınlaşıp kahvaltıyı hazırlamaya koyuldum. O sırada içeriden babam çağırdı. Gitmek zorundaydım.
"Otur şöyle kızım. Sana diyeceklerim var."
Dediğini yapıp yanına oturdum.
"Biliyorsun, bu aralar işlerim çok yoğun. Şirketin Aydın'daki firimasında üç gıda mühendisi de eylem amaçlı işi bırakmışlar. Şirkette o üç kişi arasından beni de gönderecek oraya. Ara sıra gelirim. Zaten çok fazla sürmez."
"...Ayrıca, Yuşa'nın annesi de o üç kişi arasında. Ben yokken Yuşa'ya emanet ettim seni. Dışarı gereksiz yere çıkmak yok. Kapıyı kimseye açmak yok."
Dedikleri ile şok olmuştum. Hayatım neden istemediğim herkesi getirip burnumun ucuna koyuyordu? Aklıma babam ve Sevgi teyzenin konuşması geldi. Mevzu şimdi belli olmuştu.
"Gerek yok, baba. Ben sen gelene kadar evden çıkmam, Ona gerek yok."dedim hızlıca.
"İtiraz istemiyorum, Melis. İşler zaten karman çorman. Bir de aklım sen de kalsın istemiyorum."
Ben itiraz ettikçe daha çok konuşacağını bilip kafa salladım. Daha yeni babama kavuşmuşken şimdi de gidiyordu... Cebimdeki titreme sesini duyunca irkildim ve bildirim gelen telefonuma baktım. Mail gelmişti. Maili açıp mesajı okuyunca büyük çaplı bir şok geçirdim.
Yuşa ve beni biri çekmişti!
:)