Eve gelir gelmez kendimi direkt ılık suyun altına bıraktım. Birtakım planlarım vardı elbette kafamda. Yuşa'ya eskisi kadar güvenmiyordum. Eskiden güvenebileceğim bir arkadaşım olarak görüyordum fakat artık tüm güvenimi yiyip bitirmişti ve ben an itibari ile onu manyak ilan etmiştim.
Rahat bir şeyler giydikten sonra hattımı çıkartıp çok önceden yedek niyetine aldığım hattı taktım telefona.
Hemen Taylan'ı aradım.
"Efendim."diyerek açtı telefonu. Tabii, numaranın bana ait olduğunu bilmiyordu.
"Taylan?"
Bir süre karşı taraftan ses gelmedi. Bu durum bana o garip günü hatırlatırken tüylerim diken diken oldu. İçimden geçip giden ürperti ile olduğum yerde saniyelik titredim.
"Melis? Sen misin gerçekten?"
Kaşlarım merakla ve şaşkınlıkla çatılırken olduğum yere mıhlandığımı hatırlayıp yatağıma oturdum.
"Evet. Neden şaşırdın bu kadar?"
"Neden olabilir acaba! Sana uzun zamandır ulaşamıyorum! Her yerden engellemişsin beni... ve şimdi de arıyorsun hiçbir şey olmamış gibi!"
Duyduklarımla kalbim hızlandı, heyecanlandım. Bunların hepsi ne demek oluyordu!
"Taylan... ben seni engellemedim ki."
Onun aksine çok sakin bir şekilde dudaklarımdan kayıp giderken sözcüklerim, aklıma o isim geldi. Tabikide Yuşa'nın oyunlarından biriydi! Uzun zamandır bana kafayı takmıştı ve ben bu yaptıklarını daha yeni algılayabiliyordum.
"Melis dalga mı geçiyorsun? Ciddi ciddi soruyorum, eğer öyleyse kapat şu telefonu!''
"Hayır dalga değil, yemin ederim ki. Ben seni birazdan arayacağım. Lütfen bu olanların benimle bir ilgisi olmadığına inan..."diyip bir şey söylemesine müsade etmeden telefonu kapadım.
Yuşa'yla ciddi manâda konuşmanın vakti gelmişti. Hemen çıkışa ilerleyip anahtarı yanıma alarak yukarı, Yuşa'nın evine çıktım. Uzun sürmeden çaldığım kapı açıldı.
"Bakıyorum özlemişsin beni?" dedi sırıtarak.
İfadesiz bir yüzle içeri girip salona geçtim. O da peşimden geldi.
"Taylan'ı niye engelliyorsun? Telefonumu kurcalama hakkını kim verdi sana!"
Eğer buna da 'baban' derse yüzüne yumuruk atmamak içten bile olmayacaktı.
"O da kim?"
"Bunca şeyi yapan sen! Bunu da sen yapmışsındır. Bilmemezliğe yatma..."
Burun kemerini sıkıp derin bir nefes verdi.
"Geç otur şuraya. Ben üzerimi giyip geliyorum."
Bu sözü derken ancak idrak edebildim üstsüz olduğunu. Hemen bakışlarım yere indi. Sinir ve öfke gözlerimi öyle bir bürümüştü ki, çıplak teni dikkatimden kaçmıştı.
Odaya geçerken ben de koltuklardan birine oturdum. Sabırsızlıkla dolup taşarken yerimde duramadım ve arkamda duran orta boy kırlentlerden birini kucağıma koydum. O da neydi? Kırlantin altından çıkan kâğıt parçasıyla tüm dikkatimi oraya çevirdim. Daha çok bir belgeye benziyor gibiydi. Hiç düşünmeden elimi atıp kağıdı avuçlarıma aldım.
Saniyelikte olsa ağzım ardına kadar açılmıştı. Oha! Şizofren belgesi mi? Aman Allah'ım! Bu belge Yuşa'ya aitti. Ne yani, Yuşa şizofren miydi? İnanılmaz bir şekilde kalakaldım... Yuşa'nın sesini duyunca kucağımdaki kırlanti hemen eski yerine koydum. Tabi belgeyi de... yani şizofren belgesini.