Biraz bizden konuştuktan sonra konu işten güçten açılmıştı. Tabii epeyce sıkılmıştım. Sanem yenge bunu fark etmiş olacak ki:
"Kuzey'ciğim, en iyisi sen ve Melis şu karşıdaki sahilin orada yürüyün biraz."
Kuzey ile göz göze geldim. Buğday teninin üzerindeki koyu kahve gözleri ve kahveliklerini örten bakışlarıyla o apayrı bir şeydi. Sanki duygularına göre şekilleniyordu bakışları.
"Peki."diyip kalktı. O kalkınca ben de kalkmak zorunda kaldım. Peşinden gittim.
Ama yanına gidemedim. O, soğuk esen bir rüzgar gibiydi. Yaklaştırmıyordu yanına. Dışarı çıktık. Hızlı gidip gelen arabalardan vakit bulup karşıya, sahil tarafındaki kaldırıma ulaştık.Ne hissedeceğimi şaşırmıştım. Elisa'yla kavgamı biliyor muydu acaba? Ah, bu nasıl soruydu. Tabiki de biliyordu. Acaba Elisa şu an yan yana olduğumuzu bilse, ne yapardı?
Dayanamayıp yanına gittim.
"Bana kızgın mısın?"
"Hayır. Seni kâle alamadığımdan, kızgın da değilim."
Alışmıştım iğneleyici bu sözlere... Ah, Tanrım! Bu çocuk neden bana bu kadar ön yargılıydı? Neydi bana düşman kestiren bu davranışlarının sebebi?
"Peki. Daha iyi misin?''
"Evet. Sadece belim biraz ezilmiş, orası ağrıyor."
Bu söylediği bile canımı yakıyordu ama bu aptal hâlâ bana düşman muamelesi yapıyordu. Ben bu İstanbul'uda hiç sevmemiştim.
"Kuzey, bana neden düşman gibisin?"
En sonunda derin bir nefes verip bana döndü. O durunca ben de durmak zorunda kaldım.
"Düşman değilim. Sadece seninle arama mesafe koymaya çalışıyorum, Melis. Bu yaptığın çok yanlış... Sonuçta senin bir sevgilin var."
Ne?
Sevgilim mi var?
Gerçekten sevgilim var da benim mi haberim yoktu? Çünkü öyle içten inanmış bir şekilde söylemişti ki, bir an afallayıp, düşünmeye başladım sevgilim var mı yok mu diye...
Ama hayır. Yoktu! Kuzey'den hoşlanırken, Onun için İstanbul'a sürgün edilecek kadar çok yoğun duygular beslerken, nasıl sevgilim olurdu ki zaten?
"Kuzey... Benim bile tanımadığım sevgilimi nasıl tanıyorsun. Müneccim misin?"
İfadesizce suratımı izledi. Ne oluyordu böyle?
"Melis, daha fazla iğrençleşmeden kaybol gözümden."
Sakince söylemişti bu sözleri, fakat öfke ve sinir her bir cümlesinde ilmek ilmek işlenmiş gibiydi. Gözlerimin dolacağını hissedince hemen gittiğimiz yönün tersine yürümeye başladım. Arkamı dahi dönmeden hızlıca yürüdüm. Bu da ne demek oluyordu? İğrenç miydim ben? Neyi kastetmişti ki? Gözlerim dolu dolu yürümeye başladım. Kim ne demişti ki Ona benim hakkımda. Tanrım, çıldıracağım! Ne sevgilisi ya? Sarhoş olup sevgili mi yaptım? Ama sorun şuydu ki ben hiç sarhoş olamamıştım.
Kuzey'den epeyce uzaklaştığımı bilerek bir banka oturdum. Gözyaşlarım akmasın diye resmen savaşıyordum kendimle. İnsan içinde ağlamak mı... Olamaz. O sırada esmer tenli, başında tülbent, altında ise şalvar olan bir abla bana doğru yürüdü.
"Selam, güzel kız. Fal bakayım mı sana?"
O an ki boşlukla ve kafamı dağıtmak istediğimden başımı onaylarcasına salladım. Yoksa nefret ederdim.
"Ver bakayım elini."
Sol elimi uzattım. Falcı kadın birkaç saniye avuç içime baktıktan sonra:
"Sana bi' kısmet görünüyor be."diyip daha yakından baktı.
Gözlerini sokacak elime heralde. Ayrıca çok klasik bir giriş yapmıştı. İnsan biraz klişesiz sallar yahu...
"Senin kafan çok karışık, kızçe.''
Ahh, inanamıyorum. Beynimi falan mı okudun(!) Göz var nizam var... Her halimden belliydi bu. Az önce hoşlandığım çocuk bana iğrençsin demişti. Nasıl olabilirdim ki?
Sanki canavar görmüş gibi pörtlek gözlerini açabildiği kadar açtı. Gören bir deli olsa, elimde korku filmi oynuyor sanacak. Falcının bu gülünecek haline bile gülesim gelmedi.
"Anam! Kızçem, arkanı kolla kollayabildiğin kadar! Ben sana diyeyim de... Sonra demedi deme."
Arkanı kolla nedir yahu? Sanki beş dakika sonra metroya binecektim.
"Aaa, valla seni büyük bir miras bekliyor, kızçe."
Daha fazla dayanamadım kadının attıklarına... Bizim ailede süper zengin yoktu bile. Ne mirası yahu?
"Saol ablacım."dedim ayıp olmasın diye.
"Ver ver kızçe, bakayım bir iki tur daha. Bak hissediyorum. Gardını alman gereken çok şey var."
Çakal falcı. Uzattıkça parayı da ikiye katlayacaktı.
"Yok. Teşekkürler."diyip ayaklandım. O da benimle birlikte ayaklandı. Kalkmasaydım daha diretecek gibiydi.
Kadına aşırı kıl olmuştum. Böyle dilenciler gibi fal bakayım diye dilenip atıp tutacağına alnının teriyle para kazanabilirdi.
"Aaa, oradaki de ne öyle?"
Falcı numaramı yemiş olacakki arkasına bakındı ben de fırsat bilip arkama bakmadan koştum.
Oh olsun sana pis falcı. İçimin yağları erimişti. Bak bu ibnelik biraz olsun kendime gelmemi sağlamıştı. Sonra dinlenip dakikalarca kahkahalar attım. Etrafdaki insanlar bana bakıyordu. Deli falan sanacaklar... Gülüp resturanta doğru ilerledim. Acaba Kuzey gitmiş midir? Ama yok ya. Bensiz giderse kızı bırakıp mı geldin demezler miydi?
Uff, kafam ve hayatım yine çöplüğe dönmüştü. Her telden her şey vardı. Ama Kuzey yoktu!
Masaya geldiğimde, babamların da kalkmak üzere olduğunu fark ettim. Kuzey yoktu. Allah'ım delireceğim! Nedir bu oğlandan çektiğim?
"Aa, Melis de geldi. Hoşgeldin canım."
Gülümsemeye çalıştım. "Hoşbulduk."
"Kuzey de az önce mesaj attı, işi çıktığı için gitmiş."
Demek gelmemek için bu bahaneyi bulmuştu. Sanki biliyormuşcasına başımı salladım. Kafam epey karışıkken terk ettim, asla unutamayacağım bu resturantı.
Eve girer girmez annem aramıştı. Onunla sohpet etmek iyi gelmişti. Kapattıktan sonra dişlerimi yıkayıp pijamalarımı kuşandım. Babama iyi geceler diledikten sonra yatağa uzandım. Aklım hâlâ olanlardaydı. Ah, Kuzey, ah! Ne desem ki sana? Saydırsam yeridir.
Sonra Kuzey'e mesaj atmak geldi içimden. En son beni aradığına göre numaram ondaydı. Ama uzun zaman olmuştu... Hâlâ var mıdır acaba numaram? Hemen mesaj yazmaya koyuldum.
- Kuzey, rahatsız ettiğim için üzgünüm. Ama bugün söylediklerin aklımdan çıkmadı. Müsait olduğunda konuşabilir miyiz?
En az elli kere okuyup, göndersem mi göndermesem mi diye düşündüm. En sonunda gelen cesaretle gönder tuşuna basmıştım ki, mesajin gitmediğini fark ettim. Ne? Ama mesaj hakkım çoktu... Ekranda çıkan uyarı ile ağzım açıldı. Ne yani, engellemiş miydi beni? Ama neden... İnanamıyorum... Bu kadar mı iğrenç geliyordum Ona? Tüm akşam boyunca tuttuğum gözyaşlarım yanaklarımdan süzüldü.
Bu... Tarifi imkansız bir duyguydu. Daha ne kadar aşağallayabilirdi beni acaba...
(: