Hemen yerimden kalkıp banyoya koştum. Arkamdan kapıyı kilitledim. Kimsenin yüzünü görmek istemiyordum. En çokta Kuzey'inkini...
Elimi yüzümü yıkayıp istemiyerek çıktım banyodan. Amcamların mutfakta olduğunu görüp hemen odama koştum."Sakın çıkma buradan. Amcamın da bu durumu yanlış anlamasını istemem."
"Tamam tamam."
Odadan çıkıp mutfağa gittim. Kuzey'de oradaydı.
"Hadi hazırlan Melis, gidiyoruz."
"Ne? Nereye?"
"Hazır işe güce ara vermişken tatile çıkalım dedik. Sanem ve benim için balayı gibi de olur."dedi amcam.
Şu an istediğim en son şey bile değildi tatil yapmak.
"Bensiz gitseniz..."
Kuzey lafa girip,"Gelmemek için çok haklı sebeplerin var sanırım."
Bir insan bir insanı gözleriyle dövebilir miydi? Kuzey dövebiliyordu. Zeytin karası gözlerini üzerime diktiği anda daha çok kasılmıştım. Hayatımda duyduğum bütün kelimler bir anda film şeridi gibi aklımdan geçip gidivermişti. Ne diyeceğimi ve sesimi nasıl ayarlarsam güçlü çıkabilirdi, hiçbir fikrim yoktu. Konuşmaya mecalim bile yoktu.
Neyseki araya amcam girdi. O ve Sanem yenge ne kadar ısrar ederse etsin, istemedim. Sadece eve kapanıp yorganın altına girmek istiyordum. Şu sıralar bünyem hiçbir şeyi kaldıramayacak kadar zarar görmüştü.
"O halde Kuzey, ben ve amcan gideceğiz."
"Gelmiyorum."
"Ne? Nasıl yani?"
Sanem yengenin sorusunu duymamazlıktan gelerek, bana saniyelikte olsa gözlerini dikip mutfaktan çıktı. Gelen dış kapı sesiyle gitmiş olduğunu anladım.
Amcam ve Sanem yenge de en az benim kadar şaşırmıştılar. Çok sürmeden onlarla da vedalaştıktan sonra odama ilerledim. Yuşa yoktu. Arkamı döndüğüm anda Yuşa'da içeri girdi.
"Neredesin sen?"
"Elimi yüzümü yıkamaya gitmiştim. "
"Keşke amcamlar gittikten sonra yıkasaydın. Amcam seni görebilirdi!"
"Sakin olur musun? Yani sonuçta görmedi."
"Başının dikine gitmeyi kes! Senin yüzünden Kuzey bizi gördü. Yanlış anladı ikimizi! Hem de çok..."
Daha fazla dayanamadım. Her şeyin olduğu kadar benim de bir sınırım vardı. Her şey üst üste gelmek zorunda mıydı? Bu olanlara anlam veremiyordum. Biri tarafından her saat her dakika her saniye izleniyor olduğunu hissetmek bir insanın aklının hâlâ dinç kalmasına nasıl izin verebilirdi ki?
Yatağa gelişigüzel oturup ağlamaya başladım. Hıçkırıklarım en derinimden çıkıyordu. İçine atmanın verdiği dışavurmuşluktu bu... Bu gözyaşı seliydi. İçimdeki tufandı. Daha fazla engelleyemiyordum bunları...
Yuşa benim aksime sakince yanıma oturup bana sarıldı ve tekrardan başım omuzuna düştü.
"Şşt, sakin olmaya çalış güzelim."
Olamıyorum! Olamıyordum işte! Kuzey, benim hakkımda çok iğrenç şeyler düşünmüşken bu imkansızdı.
Yavaş yavaş sakinleşmeye başlayıp kafamı Yuşa'nın omuzundan kaldırdım. Elleri ile nazikçe yanaklarımdaki ıslaklığı sildiğinde beni yanağımdan öptü.
"Onu sevdiğini biliyorum."dedi tebbessüm etmeye çalışırken.
Bir an nefes almayı bile ihmal edip tüm dikkatimi ona ve dediği şeyi idrak etmeye verdim.
"Evet. Onun aksine..."
"O senin sevgini hak etmiyor, güzelim."dedi baş parmağı ile yanağımı okşarken.
"Sevmek karşılıklı olmak zorunda değil. Ona âşığım. Biliyor musun? Daha bir ay önce, ona âşık olduğumdan şüpheliydim. Fakat zaman geçtikçe içimdeki kıpırtının aslında aşk olduğunu fark ettim. Çünkü ben Kuzey'in beni mutlu etmesini beklemiyorum. Aşk bu değildir. Ben Kuzey'i mutlu etmek istiyorum. Onu dünyanın en mesut adamı ilan etmek istiyorum... Aşk budur. Aşk mutlu edilmeyi beklemek değil; tüm kalbinle onu mutlu edebilmektir."
Sözlerim bittiğinde sanki bunu bekliyormuşcasına sol gözümden bir damla yaş itiverdi kendini, uçurumdan atlayan umutsuz fakat aynı zamanda da arayış içerisinde olan biri gibi...
Yuşa yerinde rahatsızca kıpardayıp durdu. Bana yine delice olan bakışlarını fırlattı.
"Aşk falan... bunların hepsi zırvalamaktan başka bir şey değil. Çok fazla film seyrediyorsun."
"Daha birkaç gün önce bana sanki âşıkmışcasına gibi sözler söyleyen biri mi bunları diyiyor?"
Kendini ele vermişti. Söyeldiği o sözlerin hiçbir anlamı yoktu. Rastgele söylenmiş sözlerdi, o kadar...
"Sana fazlasıyla değer veriyorum. Ama hem kalbin hem beynin hem de gözlerin o kadar kör ki, bunu göremiyorsun."diyip sıktığı yumuruğunu gevşetmeden odamdan çıktı. Birkaç saniye sonra gelen kapı sesiyle evi terk ettiğini anladım.
Kuzey şimdi tam anlamıya beni o bazı doyumsuz kızlar gibi görüyordu... Bunu kendime hatırlattıkça üzülüyor ve ağlıyordum. Bu ikisinin verdiği bıkkınlıkla ne ara gözlerimi kapatıp uykuya dalmıştım... hiçbir fikrim yoktu.
-
Akşam güneşi turuncu ışığını suratıma vururken telefonuma gelen bildirim sesi ile gözlerimi açtım. Başım deli gibi ağrıyordu. Gözlerimi ovup elime telefonumu aldım, mesajımın olduğunu simgeleyin bir sohpet kutucuğu vardı.
Kısık gözlerimi açmaya çalıştım ve ekrandaki Taylan yazısını gördüm.
-Bir iş için İstanbul'a geldim. Müsaitsen konum attığım yere gelir misin? Özlemişim seni -gülücük-
Hayret etsem de çok sevinmiştim. Uzun zamandır konuşamıyorduk da... Taylan gibi iyi bir dinleyici ile konuşmak muazzamdı benim için.
-Gelmene çok sevindim. Bekliyorum
-gülücük-Hemen kalkıp kendimi toparlamaya çalıştım. Dalgalı saçlarımı omuzlarıma döküp üzerime kısa kesimli vişne çürüğü bir tişört ve altına da yüksek bel bir kot giydim.
Çok geçmeden mesaj da gelmişti. İstanbul'u hâlâ bilemediğimden, taksiye binmiştim. Acaba aramak yerine neden kısa mesaj atmıştı, diye kendi kendime düşündüm. Sırf Kuzey'i düşünmemek için böyle saçma sapan detayları irdelemek pek hoşuma gitmedi ve bugün olan olayları beynim de tekrardan oynattım.
Yaklaşık 25 dakika sonra mesaj da belirtilenen yer geldiğimiz de, ödemeyi yapıp taksiden indim. Fakat bir gariplik vardı. Burada ne kafe vardı ne de başka bir şey... Önümde koca bir orman vardı. Ailelerin piknik yapmak için geldiği bir ormandı... Neden böyle bir yeri seçmişti ki?
Cebimden telefonu çıkartıp Taylan'ı aradım. Beşinci çalışın ardından nihayet açabilmişti.
"Taylan, neredesin? Sen bana doğru adresi verdiğinden emin misin?"
Bir süre ses gelmeyince dikildiğim yerde huzursuzca kıbrdanmaya başladım.
"Taylan?"
Telefonu kulağımdan çekip ekrana baktım, arama devam ediyordu fakat karşıdan ses gelmiyordu. Ben acaba çekmiyor mu diye düşünürken bir kez daha Taylan'a sesleneceğim sırada aniden iki güçlü kol belime sarıldı ve beni kendine çekti. Panikten çığlık atarken güçlü kollar belimi daha çok sıktı. Acıdan bağırıp sahibini göremediğim kolları tırmalamaya başladım. Tek kolunu artık hissetmezken, ben acıya dayanamayıp pes ettiğini sanmıştım, halbuki belimden ayırdığı elleri ile kafama simsiyah bir bez geçirmişti. Debelenmeme aldırış etmeden beni güçlü omuzlarına aldı ve yürümeye başladı...
(: