Debelenmelerim sırasında kulakları tırmalayacak derecede çok gıcık bir kapı sesi duydum. Güçlü kolların sahibi beni bir sandelyenin üzerine oturtup ellerimi arkaya aldı ve çok sıkı bir şekilde bağladı.
Ayaklarımı yere defalarca vurup,"Kimsin sen?"diye bağırdım.
Korkudan bağırsaklarıma ve mideme kıramplar girmişti, artık dik duramıyordum.
"Çıkar şu bezi!"
Kalbim her an fırlayacakmışcasına deliler gibi tekliyordu. Her nefes aldığımda boğazım yanıyor, verdiğimde ise burnumun gövdesi sızlıyordu. Ben endişelendikçe nefes almam daha da zorlanıyordu.
"Çıkar! Çıkar şunu, nefes alamıyorum!"dedim zor bela.
Sonunda bez başımdan çekilip yerle buluşunca göğüsümün tam orta yeri yandı. Bezi çeken kişi arkamdaydı. Dolayısıyla göremiyordum onu. Gözlerim kayarken başım da geriye doğru düştü.
-
Sanki başıma direk sokuluyormuşcasına arsız bir ağrı ile gözlerimi açtım. Ağzımdan çok hafif bir inilti çıktı. Geriye düşen başım tutlmuştu. Yerimde debelenip durup etrafa bakındım. İnşaatı süren bir evdi burası. Ya da bir mağaza. Ya da bir atölye... Ev olamayacak kadar geniş olduğunu sonradan fark etmiştim.
Lanet olsun!
En son Taylan'la konuşuyordum.
Bir dakika!Beni kaçıran Taylan puştu muydu?
"Taylan!"diye bağırdım. Ama nasıl böyle bir şey yapabilirdi? İnanamıyorum. Herkes mi olduğundan çok farklı çıkardı. Ne derdi vardı ki benimle!
Bir anda arkamdan çıkan kişiyle sanki mümkünmüş gibi daha da çok doğruldum.
"Yuşa! Senin burada ne işin var? Yoksa sen de mi kaçırıldın?"
Fakat tuhaf olan, Yuşa'nın çok rahat durmasıydı. Ne yani, beni kaçıran Yuşa mıydı? Her şey onun oynu muydu?
Bir kez daha şok geçirmiştim. Beynim daha fazlasını kaldıramıyordu..."Selam, güzelim."
Daha farklı bir giriş yapmasını bekliyordum. Ama yapmadı. Sanki evine çay içmeye gelmiştim. Manyak mıydı bu?
"Ne selamı ya, ne selamı! Sen manyak mısın? Çöz lan beni!"
Bana doğru yaklaştı. Çenesini o kadar çok sıkmıştı ki, çene kasları seyiriyordu.
"Bana emir verme, bu bir. İkincisi dediklerimi yapmadan seni çözemem, bebeğim."diyip aniden tersine dönen duygusu yüzüne vurmuştu. Yanağıma sıcak bir öpücük kondururken dudaklarını uzun uzun tuttu. Başımı sağa çevirdim. Dolayısıyla sıcak dudakları boşlukla karşılaştı.
"Neymiş istediklerin! Pis düzenbaz, o mesajları atan da sendin, değil mi?"
Bu sefer de içten içe kendime kızdım. Tabiki de o idi! Başka kim olabilirdi ki? En başından beri bu olanlar için onu sorumlu tutmam, hislerimin manevi gücünü anlatır nitelikteydi.
"Kes sesini! Benimle düzgün konuş, güzelim. Yoksa olacaklardan ben sorumlu değilim. "
Psikopat, bir de gülümsüyor!
Karşıda duran sarı kanepenin üzerine yayılıp beni seyretmeye koyuldu.
Hemen, hemen bir numara bulmalıydım! En mantıklısı suyuna gitmekti."Yuşa, bunu neden yaptın?"
"Seni seviyorum, bebeğim. Bu kadar basit."
Göz devirmemek için efor sarf ettim. İnsan sevdiğine bunları yapar mıydı yahu.
"Ben de seni seviyorum. Ama senin bana yaptığın şeye bak."diyip dudaklarımı büzerek yalan söyledim.
Yerinde dikleşip tüm dikkatini bana verdi.
"Kanıtla."
"Ne? Anlamadım?"
"Sevgini diyorum, kanıtla."
Ah, bir de bu kanıtlma saçmalığı çıkmıştı..
"Ama elim kolum böyle bağlıyken nasıl kanıtlayabilirim ki."
"Bir ay sonra Almanya'ya babamın yanına gideceğim. Orada okulumu tamamlayıp, Almanya'ya yerleşeceğim."
Bu gereksiz bilgiyi niçin benimle paylaşmıştı, hiçbir fikrim yoktu. Anlatmak istediği şeyi anlamadığımı fark ederek devam etti.
"Senin de benimle gelmeni istiyorum."
"Ne!"
İnanamıyorum!
Nasıl ya? Ne Almanyası? Tamam, Almanya gibi bir ülkeye gitmek harika bir şey olabilirdi, fakat şu an ki hâlimiz hiçte normal değildi!
"Üniversiteyi orada okursun."
Ben... Ne diyeceğimi, nasıl mantıklı düşüneceğimi bilemedim...
"Ama-"
"Kuzey falan yok! Ben varım artık. Unut şu pezevengi!"
Salak mıydı bu? Şu an hiçte rahat olmayan bir sandalyeye bağlıyken ilk düşüneceğim şey o dengesiz Kuzey mi olacaktı?
"Yuşa, ben seni seviyorum. Kuzey devri benim için kapandı. Şey, beni çözer misin? Sana sarılmak istiyorum. "dedim.
Gözlerini devirip,"Ne yapmaya çalıştığını anlayabiliyorum, çakal Melis."diyip yüzünde güller açacak cinsten gülümserken,"Ama yalandan da olsa hoşuma gitti." dedi.
Kalkıp beni çözdü. Doğruydu. Yuşa çok zeki bir erkekti. Tabiki bu taktikle onu kandırabileceğimi düşünmemiştim fakat bir umut denemek istedim.
Acıyan bileklerimi ovup sendeleyerek gel üzerime otur diye bas bas bağıran rahat kanepenin üzerine attım kendimi. Sanki daha demin dünya varmışta çatlamış gibiydi.
Yuşa'da yanıma oturup beni izlemeye başladı.
Mekan hiç güneş görmediğinden çok serindi. Akşam olmuş muydu? Onu da bilmiyordum. Bu yer sanki zaman kavramını yok etmiş gibiydi.
"Ben... Ne diyeceğimi bilemiyorum..."diye söze başladım. Rahar kafayla düşünmem gerekecekti.
Ellerimi tutup,"Hiç sorun değil. Düşünmen için bolca vaktin var. Sadece düşünürken seni ne kadar da çok sevdiğimi unutma."diyip konuşmayı kesti. Aralıksız göz göze, diz dizeyken, bana doğru yaklaştı ve dudakları dudaklarımı kavradı.
Aman Allah'ım! Bu çocuk nasıl olur da hipnotize oluyormuşum gibi kaskatı kesilmemi sağlamıştı. Kendimi tanıyamıyordum!
:)