19

30 3 0
                                    

"Dünyadaki en sert element, taş değildir.Dünyadaki en sert element sevmekten vazgeçmiş bir kadının yüreğidir."
...

Herkesin dilinde Ozan,Mert ve Atlas... Kimse Dolunay demiyor çünkü Dolunay, Bu hikayenin en pis karakteri. Seven hiç bir insan gerçekten sevilmiyor. Herkes birilerini sevdiğini söylüyor ama kimse kimsenin sevgisini göremiyor. Sevmek dokunmadan hissederek oluyor. Kimse Bu devirde dokunmadan ilişkisini sürdüremiyor... Aşk Bu değil.

...

Liman kafede oturmuş çaylarımızı yudumluyorduk. çantamın küçük gözünden bir paket sigara çıkarttım. Masanın ortasına koydum. Aynı anda hepimiz birer dal yaktık. Bu öğlen kimse gülmüyordu. Durumu garsonlar bile farketmişti. Sigarayı ağzıma götürdüm güçlü bir nefes içime çektim. Bir süre hiç Bir şey düşünemedim. Sustum... Ortada yangın yok ama kül olduğuma yemin edebilirdim.

...

Okulun içinde bir kargaşa kıyamet yine kopuyordu tek gün sorunsuz geçse dişimi kıracaktım. Bahçesinde uyuşuk adımlarda ilerlerken tanıdık bir ses haykırıyordu "Ona zarar veriyorsun" sesi tanıdık geldi. Toplandıkları yere gidip yine yerlerde kan içinde kalan Atlas ve ayakta elleri kan içinde Atlas'a saydıran üvey kardeşi Asilhan... Koştum, düşünmeden yanlış yaptığımı bildiğim bir şey için daha ATlas'ın yanına koştum.Gözlerimde günlerdir biriken yaşlar bir anda döküldü.  Yüzümü Asilhan'a dönüp "sana kim beni koruma ve Atlasa vurma hakkını veriyor gerizekalı!" tek seferde döktürdüm. Küçük kusurlar için özür icat edilmişti. Daha büyükleri için suskunluk...  Asilhan bir süre bakındı öylece sesini çıkarmadan uzaklaştı... Atlas'ın yüzüne baktım. Gözlerimiz birleşirken ağzından çıkan tek kelime "pişmanım" olmuştu. Atlas zora gelince kaçan tiplerdendi. Daha fazla elimden bişey gelmez diye düşünüp göz yaşlarımı sildim. Kalktım ve kanlı kot pantolonumla okula girdim...

Belki birkaç gün Belki birkaç hafta...Etrafımda nr Atlas ne de Asilhan vardı ikiside yoktu. İçimden geçen bir cümleyi kafamda döndürüp durdum defalarca "kimseye kendime davrandığım kadar kötü davranmadım" kısık bir sesle dışarıya verdim düşüncelerimi. Bu cümle tüm kaybedişlerimin sebebiydi. Orkestradan bateristin "efendim, duymadım" dediğiyle düşüncelerimin beni etkisi altına alıp yıprattıgını anladım. "Yok bir şey başlayalım mı?" dedim kafasını sallayıp yemin oturdu inrro verildiğinde yine cafe tıklım tıklımdı. serkan ve yiğit burdaydı, Atlas'ı göremiyordum. Onun gözleri olmadan başlayacağım ilk konserdi...

Sen dagıttın bak
ben topluyorum beni
Madem anlat biraz...
Yolunda mı herşey senin gibi?

Sen ve gözlerin yokken hiç Bir şey yolunda değil Atlas... Lütfen gel. Belir bir köşede bak gözlerin içine kalbimdeki kelebekler uçuşsun dört bir yanaa...

Benim değil.
Olmuyor o söylediğin.
Hoşçakal demek kolay
Güle Güle giden için...

Tanıdık bir ses karıştı nakaratta Benim sesime... Kinli gözleri bana bakıyordu yaraları iyileşmiş daha iyi görünüyordu.

Başımda bir bela...
Bu aralar ne dinlesem
Ne çalınsa aklıma;
Hepsinde mevzu sen
Dillerinden hiç düşmedin.
Bu şarkılar seni tanır gibiler...

Gözler herşeyi apacık ortaya seriyordu...

Ansızın bir bir hoşçakal kurşununa

Durdu... Beni süzdü bir kaç saniye...
Tekrar başladı devam etti.

Sarılıp veda etti bütün sokaklarına
Onunla geçinemedim.
Kokunla baş edemedim.
Hırkan ömrüme asılı hala...

Kokunla baş edemedim. Şarkı bittiği anda sahne arkasına kulise gittim. Bir kaç damla göz yaşı sildim yanaklarımdan. Pencere kenarına gittim Gökyüzünde ne kadar çok yıldız var. Biri parlak,  biri ürkek, biri yanlız,  diğeri sanki burda... Belime sıcak bir kol dolandı gögüslerine sırtım değecek kadar yakındı bana bu sıcaklığa alışık olduğum için yüzüne bakmadım.  Nefesi saçlarımı havalandırıyor hatta okşuyordu. Cızırtılı bir tonda konuşmaya başladı. "Seni seviyorum ama isterdim ki bu senin karnını doyursun, yaranı onarsın, üstünü örtsün, hiç olmadı bir cam pencere açsın, içine su serpsin, sırtın okşansın ve sen uyurken etrafa göz kulak olsun. Oysa hiç Bir şey yapmıyor. Yani seviyorum ama bunun bu kadar oluşu beni kırıyor." bir replikten alıntıydı... Öküz kendi bile içinden geçenleri dile getiremiyordu. Yüzümü yüzüne döndüm,alnını alnıma yasladı. Sakin ve tok ses tonunu "seni seviyorum kır papatyası" diyerek harcadı. Önce aklıma bir buse sonra burnumun ucuna en son dudaklarıma naif bir öpücük bırakıp gözlerini kapattı... "Bunca özlem boşa gitmemeli, sarılmalıyız." dedim. Koca kollarını belime dolayıp omzuma çenesini koydu. Oracıkta ölmek istiyorum dediğim her bölümü şuan düzeltiyorum. Şuracıkta mutluluktan ölmek istiyorum...

İki Kelebek Bir ÖmürHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin