Esneyerek uyanmak bile bana haramdı. Sabaha uyanırken her normal insan gibi esneyecektim ki her yerim sızlamıştı. Yatakta sağ tarafa dönünce gözüme duvardaki saat çarptı. "Kahretsin!" diyerek yatakta doğrulmamla başıma kesin bir ağrı girmişti. Elimi alnıma koyunca yaram çok fena ağrıdı.
Her ne kadar oflamak istemesem de neden bütün belalar beni buluyordu. İçimden söylene söylene çıplak ayağımla zemine bastım. Saate bir kez daha baktım. Saat on biri çoktan geçmişti. Lafta sabah erken kalkıp Hacer Anneye yardım edecekti. Tıpkı yaşlı kadınlar gibi elimi belime koyarak kapıya doğru yürüdüm. Kapıyı açıp boş koridora baktım Evde kimse yok gibiydi. Yerini dün öğrendiğim lavaboya giderek elimi yüzümü yıkadım.
Lavabodan çıkmadan önce ayna da yüzüme baktım. Yaram artık kabuk bağlamıştı. İnşallah bir an önce yüzümdeki yara giderdi. Ay hadi yara iz bırakırsa... İşte buna of denir. Elimi alnımdan çekerek doğruldum. Ben zayıflamış mıydım? Sanki üstümdeki ağırlıklar azalmış gibiydi...
"Yeni başlıyoruz Mine Hanım yeni başlıyoruz."
İşimi bitirince odama tekrar giderek elbise dolabı açtım. Dün geç saatte kadar yatmayıp dünkü kestiğim elbisemi dikmişti. Pek fazla göze hitap etmese de eskiye nazaran daha hoş duruyordu. Sükûnet içinde üstümdekilerden kurtulup diktiğim elbisemi giydim. Galiba olmuştu. Saçlarımı toplamak için toka ararken masanın üstünde gördüğüm şeyle dünyalar benim oldu.
"Oje!" Allah'ım işte bu harikaydı. İnsan oje sürmeyi özler mi ben özlemiştim. Masaya kurulunca kırmızı ojeyi elime aldım. Hem de en sevdiğim renkti. "Mine güne güzel başladın. İnşallah Emin Bey evde yoktur da tüm günün huzur içinde geçer."
Adamın varlığı dahi beni sinir ediyordu. Oysaki onu ilk gördüğümde ne hoş demiştim. Tabi uzaktan davulun sesi hoş gelirmiş benim ki de o hesap olmuştu. Sol elime sürdüğüm ojeye bakmak için biraz havaya kaldırdım. Tırnaklarım bakımsız olsa da güzel duruyordu. "Acaba bu tırnaklarım nasıl kırıldı." Aklıma yine kuşku düşünce hemen üstümden def ettim. Oje sürme işini bitirerek kurumasını bekledim. Hazırlan evden çık derken saat neredeyse on iki olmuştu.
Evden çıkınca çiftliğe bakınarak yürüdüm. Şimdi fark ediyorum da gerçekten hoş bir yerdi. Eğer zengin olsaydım kesinlikle kendime bu tarz bir yer satın alırdım. Ben gülen surat aralık kapıdan içeriye girmiştim ki Hacer Anne elinde çok ağır bir kova taşıyordu. Sonradan fark ettim ki salonda yalnız değildi. Emin Bey tek kişilik koltukta oturmuş bilgisayarıyla uğraşıyordu. Benim girdiğimi fark etmiş hatta Hacer Anneyi dahi görmüş hiç oralı olmadan gözünü tekrar bilgisayara dikmişti.
"Hacer Anne dur..."diyerek hızla yanına yürüdüm. Hacer Anne de elindekini bırakıp eli belinde doğruldu. "Ne oldu kızım ne bu telaş?"diye sorduğunda bir gözüm onda cevap verdim.
"Bu kadar ağır taşımamalısın maazallah bu yaşta hiç iyi sonuçlar doğurmaz..."derken eğilip kovanın bir ucundan tuttum "Olur mu hiç kızım sen daha iyileşmedin sakın ağır kaldırma."dese de güç bela elime kovayı alıp kaldırdım.
"Asıl sen kaldıramazsın izin vermiyorum. Sen şimdi bunu nereye götüreceğimi söyle."dediğimde ah kızım diyerek bana gideceği yeri göstermişti. Söylediği yere kovayı bırakınca "Şimdi ne yapayım?"diye sorduğumda epey yorulmuştum. Sakin ol Mine daha başlamadın bile.
"Kızım ben salonu süpürdüm de silmesi kaldı. Eğer Emin Bey rahatsız olmazsa salonu siler misin?" Tamam, dediğimde bana hazır viladayı vermişti. "Kızım sen kahvaltı yaptın mı?" Ev yabancı geldiğinden dolabı açmaya çekinmiştim. "Hayır, yapmadım."
"Keşke yapıp gelseydin kızım. Neyse sen içeriyi silene kadar ben sana çay koyar kahvaltı hazırlarım."
Harika olur diyerek elimdekiyle salona girdim. Emin Bey hala oturduğu yerde oturup duruyordu. Hacer Anne rahatsız olur mu diye sor demişti ama ben sormayacaktım. İnşallah rahatsız olurda göz önünden gidip varır. Sesimi çıkarmadan gözüme kestirdiğim bir noktadan silmeye başladım. Ben siliyordum silmesine de neden temizlenmiyordu. "Of ya!" diyerek istemeden sesli şekilde söylendim.
Ne kadar da aptalım siliyorum silmesine de suyunu sıkmadığımdan her taraf su içinde kalmıştı. Anında göz ucuyla Emin Beye baktım ama hiç oralı değildi. İşte bu iyiydi en azından rezil olmadım. Yoksa kesin bana deli falan derdi.
"Ay!" Islak zeminde kaymamla kıçımı yerde bulmam bir olmuştu. Oturacak yerlerim ağrırken sanki yardım edecekmiş gibi göz ucuyla değil direkt Emin Beye baktım ama kafasını çevirip ne oluyor gibisinden dahi bakmadı. Gamsız! "Duyarsız!"
"İşini sessiz yapar mısın rahatsız oluyorum."
Ay ben bu adamı öldürürüm. İçimden söylenerek ıslak zeminden kalkıp "Pardon."dedim. İnsan emir verirken bile yüze bakmaz mı ya bu adam bildiğin duygusuzun tekiydi. Acaba duygularını nakil yoluyla aldırmış mıydı?
"Boş boş bakınmak yerine işine bak." Yok ya bu adam benim elimde kalır. Hayır, onca şey oldu yüzüme bakmadı. Şimdi iş buyurmak için yüzüme bakıyor. Dua et ailem sana muhtaç yoksa var ya kimse seni benim elimden alamazdı.
"Emredersiniz Emin Bey..." dediğimde sırada telefonu çalmıştı. Yine kayıtsız şekilde önüne bakarak telefonunu açtı. "Bir saniye ya neden benim telefonum yok..." Yani telefon diye bir icat var değil mi? Tabi vardı yoksa onda ne işi var diye kendi kendime sorarken Emin Bey bana dönüp öyle bir baktı ki nereyse yerin dibine girecektim.
Emin Bey karşı tarafa bir saniye diyerek telefonu kapatıp bana hitaben konuştu. "Çünkü Mine Hanım sana pek çok kez telefon alındı ve sen her seferinde nasıl başardıysan kırdın. En son ki kazada Recep Amca telefonunu bir kez daha kırdığın için bir daha sana telefon almayacağına dair yemin etti."
"Adı üstünde kaza bunda benim suçun ne?"diye öyle bir gazla sordum ki pişmanlığımı sonradan fark ettim.
"Bu durumu Babanla konuşmalısın benimle değil."diyerek tekrar telefonu eline alıp birini aradı. Bende işimin başına dönerek silme işlemine devam ettim. Silerken de söylediklerine kulak kabartıyordum. İnsan telefonla konuşurken neden karşı taraftakini sözleriyle döver gibi konuşurdu.
En son karşı tarafa öyle bir küfür etti ki donup kaldım. Elimdeki işi bırakıp hararetli konuşan adamı seyretmeye koyulmuştum. Bu adamın kabadayı oma ihtimali yüzde kaçtı. Tabi ondan olsa olsa ancak külhanbeyi olurdu. Emin Bey ayaklanınca bende işime devam eder gibi yapıp başımı çevirdim.
"Beni dinlemek yerine işini adam akıllı yap."demiş. Ben dişlerimi sıkarken tam gidecekti durup devam etti. "Burada işin bitince odamı da temizle Hacer Hanım tek başına bütün işlere yetişemiyor."
"Peki, efendim."
"Yalnız odamı temizlerken dikkat et. Şu yalama ettiğin yere benzemesin."
"Ben sizin..."
#sonuhayrolsun
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞKIN YÜZÜ 🚬 BİZE SEN KALA 4
AdventureSakın unutma her şer de ya bir hayır vardır ya da BEN! Sevme beni. Ben, senin beni sevdiğin kadar Sevemem. Canın yanar yok olursun...