3

4.4K 568 269
                                    

Romántica Milonguera - Bomboncito

15 Ağustos 2017 07:43, 24 GÜNDÜR KAYIP

JEON JEONGGUK

Duvardaki saat, sessiz evde gürültüyle saniyeleri sayıyor. Bu rahatsız edici sese bir de benim önümdeki pikabın kapağını açıp kapatırken çıkardıklarım ekleniyor. Gece Jimin'in koltuğa giydirdiği çarşaf dağılmış. Cilveli cilveli gıcırdayışını susturmak için de tüm gece hareket etmedim. Zaten kabuslar yüzünden pek de uyuyamadım.

Saat okumayı hatırlıyorum. Normalde kontrol etmem ama şu an yedi kırk üç. İkisi henüz uyanmadı. Gece biraz konuştuklarını anımsıyorum ancak umrumda değil. Ayrıca onların yatağı bile gıcırdıyor ayrıca, yan odadan bile bunu duydum. Ne gürültülü bir ev.

Burnumu kaşıyorum. Saat yedi kırk dört. Bağdaş kurmuş bir şekilde saymayı bıraktığım kadar açıp kapatıyorum şeffaf kapağı. Sonra sıkılıyorum, bedenimi arkaya atıyorum. Bağdaş kurduğumdan belim acıyor ancak pozisyonumu bozasım gelmiyor. Acıyor demişken, dün o şişlikle uyumak biraz zor oldu sanırım.

Tavanı izliyorum. Dik ve yan çizgileri olan birkaç yıpranmış tahta, bana satrancı hatırlatıyor. Sonrasında ikinci sınıf anılarımı. Yirmi üç küçük çocuğu yalnızca projeksiyondan perdesine yansıyanların aydınlattığı bir odada eziyet dolu kırk dakikayı. Kaç kişi dinliyor, orası meçhul. Umrumda da değil zaten, zira ben dinlemiyorum. Bu yüzden sınavdan yirmi altı aldığımı hatırlıyorum. Sonra sınıf arkadaşlarım tarafından dalga geçildiğimi. Ardından bunun da umrumda olmadığını ancak drama kraliçeliği yapmak isteyişimi. Sırf keyif. Pek kimse sallamadı ama ben eğlendim. Beynimi sarsıp başımı döndürmeyen ufak bir anı.

Gözümün önünde canlananlar dağılıyor, başımı sola doğru çeviriyorum, gürültülü saat ile bakışıyoruz. Birden o da dağılmaya başlıyor, aşağıya doğru kayıyor. Salvador Dali'nin klasik eserlerinden biri olan "Eriyen Saatler" tablosundayım zannediyorum. Bakışlarım yattığım koltuğun ikizine gidiyor, tam karşımda, duvara yaslı. İki minderi var, elli metre öteden fark edilecek şekilde hareket ediyorlar. Hadi elli üç olsun, entelektüel olma ve bayağı farklılaşma çabası. Alt dudağı koltuğun alt kısmı, botokslu üst dudağı ise minderlerden oluşuyor. Biraz dikkatli inceleyince çirkin şey dediğini anlıyorum. Ona onu öldürecekmişim gibi baktığım on saniyeyi tüketiyorum. Soldaki minderin küçük bir yarığı var, gözlerim sarı pamuklara ilişiyor. Umrumda olmuyor sonra, sehpaya bakıyorum, üzerinde iki küçük kahve fincanı olduğunu görüyorum. Gürültülü bir şekilde hareket ediyorlar, anneleri çaydanlık bunu hemen fark etmiyor ama ben ediyorum. Birden kendimi Güzel ve Çirkin filminde zannediyorum. Kıyak geçiyorum çünkü orada konuşan bir koltuk yok, ben ekliyorum basbayağı. Sonra koltuğun henüz söylediği şeyi içimde tekrar ediyorum. Çirkin şey. O zaman güzel kim? Ve içimde yaşadığım içime dışımda yaşadığım dışıma yansımalıysa, ben bunu neden içimden söyledim? Bu fevkalade tiyatro oyununu herkes gördü. Korece sözlükte herkesin karşılığı üç kişi artık, bu arada. Yine entelektüel olma ve müthiş bir farklılaşma çabasıyla iki buçuk yapalım şunu, buçuk benim.

"Uyandın demek."

Saat yedi elli, Jimin'in Güzel olduğunu fark ediyorum. Peşinden gelen Gaston ise âşık olduğu yanlış adam. Meğer Güzel Belmin şatoma hiç uğramayacakmış, onu fark ediyorum. Belmin. Jimin ve Belle.

O masalı biraz seviyorum. Prensine muhtaç bir prenses bulunmuyor çünkü. Adı masal olduğundan, sürrealizm hat safhada ancak mantığından bir şey kaybetmiyor.

"Hmm.." benzeri, onaylarcasına anlamsız bir mırıltı çıkarıyorum, Jimin'in koruduğu minik tebessümü biraz burukluk kazanmış. Ya da sadece bu saatte çıkardığım gürültüyle onu uyandırdım, biraz bitkin.

narcotiqueHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin