Osvaldo Pugliese - Seguime, Si Podes
Aziz Sebastian'ın yeniden yirmi birinci yüzyılda dirilip Bay Soyadını Sorma Gereği Duymadığım Taehyung'un dizlerine kapandığı, okların, somut bedenine soyut dizildiği, tarihini bilmediğim bir akşam, dansımın ardından camı açıyorum. Soğuk şimdi kansız bedenimde daha da hissedilir. Dizlerimi kırıp kendime çekiyorum, tahtaların üzerinde oturuyorum. Bay Taehyung sigarasını yudumlarken kollarımı tamamen kavuşturmadan pantolonla örttüğü bacaklarına yaslıyor, sol şakağım üzerine gelecek şekilde duruyorum.
Aziz Sebastian'ın günahkâr hâliyim, onun gibi "din" tarzı bir nedenden dolayı ölmek güzel olur. En nihayetinde bir amaç, sevgi ve saygı uğruna bedenimi toprağa teslim etmiş olurum. Fakat ben maddeden başka bir halt düşünmüyorum. Öyle ki, dizlerinde yattığım uzun sürecin -saat ve dakikalara takıklığımdan alışageldik bir hâlde yaklaşığını söyleyebilirim; kırk civarı- bir kısmını ondan madde isteyerek geçiriyorum. Gözlerim bir yere dalmış gibi, kelimelerim ise bozuk bir plağa benziyor. Onun narince taktığı siyah koca plağın ardından bu örneği vermem komik geliyor.
Ondan bu istekte bulunduğum süre zarfında saçlarımı okşar gibi yapıyor, -bir iki elini gezindirip orada bekletiyor. "Şş..." tarzı bir şeyler mırıldanıyor bazen, kaçıncı dala geçtiğini saymıyorum.
Onu Aziz Padovalı Antonio olarak görmekten kendimi alamıyor, onun da elindeki o bebek gibi hissediyorum; bebek Sebastian. Bu sevimlilik açısından değil tabii. Ben kim, sevimlilik kim? Jimin elbette. Midem bulandı yine.
"Jimin." diyorum birden, dalgın dalgın. Hafif hafif gezinen zarif parmakları duruyor, onu ikinci kez duraksatıyorum böyle. Birkaç saniye sessizlik oluyor.
"Onun ölmesini istemiyordun, öyle değil mi?"
Yanıt vermiyorum, çünkü dudaklarımdan çıkacak sözü bildiğini biliyorum. Burnumu çekiyorum, başımı kaldırmamı sağlıyor. Yüzüm tamamen yüzüne bakarken gözlerimi izliyor.
"Acıyor musunuz bana?" diyorum bakışlarından çıkardığım anlama dayanarak. Dudakları tereddüt etmeden beni reddetse bile, odaya yaydığı enerjiden bunu yaptığı anlaşılıyor. Evet, bunu yapıyor. Adi bir yalancı.
Beni düşüncelerimle baş başa bıraktığı için bakışlarıyla özür dilese de, her gün çıkmadan önce beni yatağa bağlayıp kapıyı kilitliyor, saatlerce gelmiyor. Gelir gelmez kilitleri çözüyor, sırtına tutunuyorum. Kazağını aşağı doğru çekiştirip ön taraftan boğazının sıkışmasını sağlayacak şekilde ona asılıp günlerdir almadığım madde adına yalvarıyorum. Ben yalnız "Hayır, Jeon" diyor, İsa sabrıyla. Düz yüz ifadesiyle her daim onu boğmuyormuşum, tırnaklamıyormuşum gibi davranıyor. Buna neden katlandığını bilmiyorum, zaten "Neden?" diye sormanın gereksizliğini bayağı önceden keşfettiğim için aramızda fevkalade etkileşimli bir diyalog oluşmuyor. Ben ihtiyacıma ağlaya ağlaya yemekleri ağzıma sıkıştırıyorum. Bir gün yanaklarım hiç ıslanmıyor, gözyaşlarımın bittiğini düşünüp yüzüne bakıyorum. Dirseği ve kolunun üst kısmı yan bir şekilde masaya dayalı hâldeyken sağ yanağı dudakları arasına aldığı yemek parçalarıyla şişmiş bir duruma. Çubuklarıyla yemeğin sevdiği kısımlarını ayırıyor. Yüzünde, boynunda -özellikle orada- tırnak izlerimi görüyorum. Bu, dışarıdan bakıldığında şehvetin eseri gibi bile durmuyor. Ona acıyorum. Polis oluşuna acıyorum. Ne adiyim? Niye hep adiyim? Evet, diyor; kafamdaki o kafasız yine konuşmaya başlıyor Jimin'in ölümüne de böyle sebep oldun. Adi bir orospu çocuğusun. Aşırı kaba. Aşırı. Ben bile daha naziğim. Midem bulanıyor.
Kendisine baktığımı fark ediyor Bay Taehyung, bakışlarını kaldırıyor. Baş parmağım yüzündeki ince çiziklerde geziniyor narince. Ardından saçlarına giriyor, yumuşak tutamlarda gezindiriyorum parmaklarımı. Ağzındaki lokmayı olması gerekenden daha sert yutuyor. Korkuyor mu? Avcumu yanağına yaslıyorum. Kemikli uzun parmakları arasındaki çubukları yavaşça bırakıyor. Gözaltlarını okşayan baş parmağım diğer yanağını buluveriyor, parmaklarım arasındaki güzel yüzünü sıkıp büzüyorum; bu sefer daha nazik davranmaya çalışıyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
narcotique
FanfictionPsikolojik bir çöküşün öyküsü. "O ev bir cennet, Taehyung, ben ise Adem'im." diyorum, gözlerim koyu irisleri arasında mekik dokuyor. "Bir kez tadıp pişman olmadığım yasak meyveyi benden koparıp alamazsınız."