21

2K 314 126
                                    

Philip Wesley, Dark Night of the Soul

İtalik kısımlar bulundukları âna ait değil.

Bölüm, Beautiful Mind adlı filmin kısa bir sahnesinden esinlenme bulunuyor.

İyi okumalar.

"Şokta değil, yalnızca ufak bir morluk. Bayan Choi, lütfen buzu getirin."

İnsanlar bir manzaraya bakarken, öğrenciler dersi dinlerken, çellist parmaklarını tellerde gezindirirken, gençler bir diziyi izlerken ya da ebeveynler bir yemeği pişirirken yaptığı işe ya da uğraştığı her neyse ona tam anlamıyla odaklanamaz. Yürümüye, nefes almaya ve dokunmaya alışmışlar, bunları yaparken artık hissetmiyorlar. Çünkü çellistlerin parmak uçları dahi birkaç hafta sonra nasırlaşır ve tel inceliğini kişi için kaybeder. Fakat ben hissediyorum; elimin altındaki karın soğukluğunu, kırmızı kazağın inceliğine karşın beni ısıttığını, montumun dokusunu, postallarım ne kadar büyük ve kalın olursa olsun, ayaklarımın soğuktan hissizleştiğini, kulaklarıma çarpan telsiz seslerini hissediyorum. Düştüğüm pozisyonun tam tersi şekilde sırtüstü yatıyorum, aynı yerdeyim. Düşmem üzerinden yalnız birkaç dakika geçmiş olmalı, Monet'in taraçasında gibiyim; güneş görünmüyor, manzara bu defa güzel değil.

Gözlerimi aralamamın üzerinden birkaç saniye geçtiği vakit dikeliyorum. Akabinde ayağa kalkmaya çalışıyor, fakat çevremdeki maskeli sağlık personelleri tarafından engellenmeye çalışılıyorum. İlk başta göğsüm üzerindeki eldivenli parmaklar, sıktığım kaslarım ve dişlerimle koluma sarınıyorlar. Kaçmaya çalışırken "Jimin!" diye mırıldanıyorum inler gibi. Akabinde adını sayıklamaya devam ederken, birinin, yardımcısına talimat verdiğini işitiyorum, birkaç dakika sonra elinde şırıngayla biri geliyor. Etrafımdaki ambulansın ve birkaç polis arabasının ışıkları gözlerimden kayıyor.

"Ne olduğunu bilmiyoruz!" diyor, her gün okula gördüğüm ifadesinden sıkılmış sureti endişeyle kasılıyor. Etrafımdaki hareketlilik, kollarımdan tutan iki çocuğa kükreyişim devam ediyor.

"Umrumda değil!" diye haykırıyor Minho.

Yerimde küçülüyorum. Boğazımın, ellerimin nasıl titrediğini hissediyorum. Madde satan, kullanan, sokakta çıplakken yürüyen, yüzünü görmeleri tehlikesine rağmen o şekilde polislerden kaçan ve annesine yanlış doğru her şeyi itiraf eden(?) Jeon Jeongguk'un, Kim Taehyung'un evine girince öldürüldüğünü düşünüyorum. O evde ikinci bir cinayet işleniyor. Elinde şırıngayla yaklaşanın, geniş hastane kıyafetleri giyen kişi değil de, Minho olduğunu henüz fark ediyorum.

"Uzak dur benden!" Dudaklarım arasında sıkılmış kemikler arasından tiz sesimle kendimi korumaya çalışıyorum. "Uzak dur Minho! Git!" diyorum kükrer gibi. İnsanlar, böyle olmadıklarına şükretmek amacıyla ellerimi ağzına kapatmış beni izliyorlar. Hayatları boyunca bencillik denilen ufak çemberin içinde takılı kalacaklarını düşünüyorum, tebeşirle çizilmiş küçük çember. O kadar benciller ki, kendilerinden dahi sakındıkları çok şey var.

"Be-ben..."

"Yap şunu, Minseok!"

Beyaz teni ve incecik vücudu, tepinen bedenim karşısında titriyor. Kaşları ağlar gibi çatılmış, on altı yaşında bir çocuk için çok şey okuyor, yani gözlerimden. Sağ avcunda ucu dışarı sarkan, sıkı sıkı tuttuğu bir şırınga var. Göğsümde kök salmış korku ağacı, köklerini toprağın altına daha da uzatıyor, bıçak saplanmış gibi kükreyerek başımı geriye atıyorum.

"Ben-"

"Sakin olacağım, söz veriyorum!" Şaşırma nidalarını beynimin her yerinde hissediyor, sokaktan geçen kadınların ellerini tuttukları çocukların gözlerini kapatarak yürüdüklerini görüyorum.

narcotiqueHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin