Şarkı bittikten, biz koltuğa oturduktan ve ben Bay Kim'in dizlerine yattıktan sonra, Bay Kim, yavaş yavaş saçlarımı okşamaya başlıyor. O anda şarkıda geçen sözleri düşünmeye devam ediyorum; ben bir şeytansam, o hâlde Bay Kim Lucifer'dır, ben bir meleksem, Bay Kim tanrıdır. Aziz Sebastian Jeon kızıyor, tek bir tanrı vardır. Aziz Sebastian Jeon'u zihin uçurumumdan aşağı atıyorum. Bir şeye bağımlı olarak öleceğimi o an fark ediyorum, bir de dini araya katıp bunu iki edemeyeceğimi düşünüyorum.Bay Kim'e baktığımda gözleri kapalı olduğunu görüyorum, belki de bana artık güveniyor, diyorum. Uzun zamandır ortalarda görünmeyen kafasız zihnimde belirip gülüyor. Ona kızamayacak kadar buhranda hissediyorum birden kendimi. Bay Kim'in dokunuşları, Bay Kim'in bakışları, bakmayışları ve enerjisi parmak uçlarından saçlarım arasına karışıp zihnimle iştigal ediyor. Zarif elleri arasındaki başımın oynadığını fark ettiğinde gözlerini uykuluymuş gibi aralıyor. Dikelerek avuçlarımı bacaklarına bastırıyorum, koyuluklarına bakarak soru sormamaya devam etmemin bana dönüşü olacağını görüyorum zira yanıtlamak istemediği bir şeyler var gibi görünüyor. İrislerim iki gözü arasında mekik dokuyor, akabinde dudaklarına doğru eğilip kendi dudaklarımı yaslıyorum.
"Bay Kim." diyorum dudakları üzerinde. Burnunu yavaşça burnuma sürterken gözleri kapanıyor. "Bay Kim."
"Evet, Jeon?" deyip koyuluklarıma bakarken yarı açık göz kapaklarımla aşağı izliyorum. Uzun bir süre yalnızca geçen araba seslerini dinliyoruz.
"Yanlış bir şeyler var." deyip yutkunuyorum. Esasında saptama ve harekete geçiş sürecine girişim, zihnimde, koca ağaçlar ve bariyerler tarafından engellenmişti, birkaç yıldır. "Ne olduğunu bilmiyorum, Bay Kim."
"Yanlış bir şey yok, Jeongguk." Zoraki bir tebessüm sunuyor. Terör adımını atıyor. "Tamam mı?" Eli yanağımı bulup baş parmağıyla okşarken sessiz kalıyorum. Terör sağanak yağmurda ayakkabılarıyla dahi birikintilerde "suç" sıçratıyor.
"Valizleri hazırladım, bir araba da buldum. Ben-" deyip duraksıyor. "Gideceğiz tamam mı? Seni burada tutmayacağım, istersen okula yazdıracağım... Yeni bir ev, belki pansiyon. Ve belki de seninle binlerce kez daha sevişeceğim." Adem elması oynuyor, bense uzun süre sonra yanaklarımı ıslatıyorum. Terör elindekini daha sıkı kavrıyor. "Bak, Jeon- Jeon. Jeongguk." Terörün göğsü yanıyor.
Gözlerimizi buluşturuyorum, kaşlarını şefkatle çatmasına rağmen Bay Kim, su dolu zannettiği bidonun benzinle yüklü olduğunu bilmeden yanan boğazımdan bırakıyor. Terör hedefine yaklaşıyor. "Sana istediğin kazağı da alacağım. Hatta, bu kazağınla gideceğiz. Hoseok da biliyor, diğer arkadaşlarım da biliyor..." Terör bağrıyor, terörün göğsü de boğazım gibi yanıyor. Terör öfkeli, terör zalim, en azından öyle görünüyor. Bunları söylemesinin kendisi için zor olduğu bariz, hıçkırmaya devam ediyorum, her seferinde daha da şiddetleniyor. Terör başını şapkasıyla yağmurdan korusa da bedenine çarpan her damla suç diye toprağa karışıyor. Terör filizlenen şefkati öldürüyor, terör ölmüyor, terör koca bir ağaca, ufak bir çiçeğe basıyor. Ağlıyorum. Hıçkıra hıçkıra, mezarlıkta gördüğüm çocuk, köşede rastladığım oğlan, cenazede annesini kaybetmesiyle büzülüp ağlayan orta yaşlı adam, yeni doğan bir bebek, Bay Kim'e resimler çizen ufak çocuk ya da Bay Kim'in geceleri yaptığı gibi ağlıyorum.
"O hâlde," diyorum hıçkırıklarım izin verdiğince. "O hâlde neden korkuyorsunuz?" Terör bağrıyor, sıktığı eli karıncalanıyor. Bay Kim yanıt vermiyor, gözleri aşağı, dudaklarıyla beraber gidiyor. Terör elindeki bombayı hazırlıyor. Fidanlar, henüz filizlenenler, toprak altında kalanlar ve koca ağaç olanlar dahi hepsi titriyor. Ve ben Bay Kim'in omuzlarına tutunuyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
narcotique
FanfictionPsikolojik bir çöküşün öyküsü. "O ev bir cennet, Taehyung, ben ise Adem'im." diyorum, gözlerim koyu irisleri arasında mekik dokuyor. "Bir kez tadıp pişman olmadığım yasak meyveyi benden koparıp alamazsınız."