22 |Final|

5.1K 410 239
                                    


Bir devletin başından gelip geçmiş büyük isimler bulunurdu ve en cahilinin bile dilinden, dudaklarından sıyrılmış olurlardı. Almanlardan Hitler -ki kendileri üniversitede, bir iki derste kısa boylu ve bıyıklı bu adamı gördüklerinde, kendilerine verilmiş arada adını ağızlarına almazdı, İtalyanlarda belki Mussolini, Türklerde Sultan II. Abdülhamid ve Atatürk... İsimler artık bir damgaydı; kader için, doğum izinin birey tarafından sonradan fark edilmesi olayıyla eşdeğerdi.

Özünde; yalnızca bireyin ruhunda veyahut bedeninde izler, damgalar ya da adı her neyse, kalmazdı. Devlet de olsanız, toprak da olsanız, üreyen bakteriler gibi ayrılsanız da o izler, o damgalar daima sizinle olurdu. Nitekim, Kim Taehyung için de öyle olacaktı.

10 Ağustos. Jeon Chung-Ae; resmiyette on dokuz gün, gerçekte yıllardır kayıp olan oğlunu, karakolu çığlık çığlığa, bir zamanlar yumuşak ve biraz terli avuçların tuttuğu uyuşturucu paketi ile bastığı gün. Küçük ayrıntılarda boğulan ve dünyadaki tüm insanlar gibi yüzde onunu kullandığı beyni, bu tarihi ve anıyı hiç unutamayacaktı. Sebebi yalnızca liste sonlarına attığı bir çocuğun bulunmasının önemi değildi, "evinin yolunu tarif edebilecek" demişti kendisi için. Oysa sonradan evi olan adamın ten rengini bile kavrayamıyordu Jeongguk.

Ve onu affetmeyecekti. Belki o uyuşturucudan kurtulamadığı için, belki evden kaçtığından, belki mağazadan kaybolduğundan, belki de, seviştikleri bazı gecelerde Jimin'in adını fısıldayışından, belki masaya yıllar sonra koyduğu ikinci tabakta yemeğini bıraktığından, belki saçlarını kesmesinden ya da sadece Jeon Jeongguk, Jeon Jeongguk olduğu için.

Hoseok; Jeongguk bayılırken de, o sözleri sarf ederken de orada, Taehyung'un yanı başında idi. Esmerin sessizliği mezardakinden beterdi. Yine de Hoseok, bir yerde kelebeğin kanat çırpacağından ve bir yerde fırtına kopacağından epey emindi. Kelebeği korkutmak istemiyordu. Onun için bir insan yalnız başına bir evde iken takındığı sakinlik ve sessizlik nasılsa, onu kendine kalkan etti. Bu insan grubuna Jeongguk dahil olmazdı, o nesnelerle, herhangi bir psikolojik rahatsızlık sebebi olmaksızın konuşurdu. Belki Jeongguk, hiçbir gruba dâhil olmuyordu.

Loş ışıklandırmalarıyla samimiyetini, Taehyung'un soğuğunda dahi kaybetmeyen eve girdiler. Esmer, gıcırdayan tahtaların eşliğiyle, son zamanlarda Jeongguk'la epey paylaştığı odaya adımlayıp kapıyı kilitledi. Hoseok arkasından iç çekti.

Bir insanın, bir hatanın kendisine ait olduğunu bilmesine rağmen başkalarına lekesini bulaştırmaya çalışması, ve bunun yanlış olduğunu bilmesinden daha eziyet verici çok az şey vardı. Birilerine kızıp kükremek en rahatlatıcı yöntemdi, belki de "bir şekilde hâllolur" diyemeyeceğimiz olaylar için en işe yarayanıydı. Kendi hatasıyla baş başa kalmaktan çok, bunu başkalarının yapmadığını bilmek çok daha acı vericiydi. Çünkü en çok baş başa kaldığın kendinden nefret etmek çok daha zordu.

Nefret ise şu hâlde Taehyung'un hissetikleri arasından en yumuşağı idi. Pozitif yönlüler dışında her duygu, savaşan asker dikliğini henüz kaybetmiş hücrelerindeydi. Birer birer ölüyorlardı fakat sayıları epey insanın ezberinde olmayan basamaklardaydı; herhangi birinin ise Taehyung'a baskın kalıp bunu yansıttığı yoktu, Hoseok o gece ve diğer gecelerde hep bundan korktu. Belirsizlik hep en korkuncuydu. En azından kahkaha atsın, ruhsal sıkıntıları olduğu fikrini edinsin istiyordu fakat o hiçbir şey yapmıyordu. Hoseok'un, başkalarına atamayıp kendinden nefret etmesine yol açacak hataya aidiyet hissi çemberin bu noktasında başlıyordu, yol değildi zira hep kendini tekrar ediyordu. Yolun sonu olurdu fakat döngülerin sonu olmazdı.

Suçluluk hissi aslında kendinde olmalıydı çünkü Taehyung, on dokuzunda bir çocuğa duyduğu aşktan kendini kahretmeyecek olgunluğa sahipti. Durum yalnız bundan ibaret olsaydı, esmer tenli, nam-ı diğer Esmeralda, hıçkıra hıçkıra ağlardı.

narcotiqueHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin