6

3.2K 450 78
                                    

Aníbal Troilo - Malena

Yüzüme yakın bir şekilde tüten sıcak çorbaya bakıyorum. İlkokulda sıra arkadaşlarımın -kimseyi yanımda istemediğimden sürekli değişirdi- çizdikleri ev bacalarından çıkan dumanlara, lisede dumanla haberleşen insanların temsili resimlerine benziyor. Evren de benimle haberleşsin, çorbadan tüten dumanla yol göstersin istiyorum. İsteklerimi süzgeçten geçiren zihnim, en ufak bir meselede bile yalnız kendime muhtaç olduğumu hatırlatan hâline hiç benzemiyor, gelecek ufak bir işaret için gözlerini açık tutuyor. Evrene bu denli muhtaç hissetmeme sebep olan esmer tenli, anlamı olmayan eylemlerde bulunmasından dolayı kelimeleri ağzıma tıkıyor; zaten konuşmayı pek de istemiyorum zira söylenecek ne varsa dilimden, boğazımdan çıkıverdi.

Omuzlarında ağlamamın, uyumamın ve güneş, gecenin sahnesini almaya hazırlanırken göz kapaklarımı aralamamın ardından uzayıp burun ucumun biraz üstüne, kaz ayaklarımın altına gelen saçlarımı kaşlarımın üstünde kesti. Kelepçeleri yavaşça çözdü, ayağa kalkmamı bekledi. Ben ona aşağıdan sinirli bakışlar atarken tepeden tek kaşını kaldırmış bir biçimde sabırla bekleyişini takdir ettim, yere değdiği an karıncalanan ayaklarımla tabanı ezerek -sanki yolu ben biliyormuşum gibi- arkamdan yürüyüşünü dinledim. Odadan çıkar çıkmaz sağımda kalan lavaboya girdik, iç çamaşırımı çıkardı ve ben bundan zerre utanç duymadım. O da sanki önünde giyinikmişim gibi bana baktı ve küvetin içine girmemi sağladı. Dizlerimi kırmış bir biçimde otururken saçlarımı yıkadı, sırtımı keseledi. Vücudumdaki morluklara baktı, üzerlerinden; bir ressamın tablosunu boyarken gölgelendirme yaptığında takındığı tavrı takınarak geçti. Ayak parmak uçlarıma baktım. Çıkan salt kiri benimle beraber gördüğüne eminim. Yolu gösterenlerin küçük damlalar olmasını istedim. Kirli damlalar bir silaha dönüştü, bir plağa, bir şişe suya, ısırıp attığım sigaralara; bir tabelaya dönüşemedi, olsun dedim, idare eder. Akabinde yaralarıma merhem sürdü, bazılarını sardı. Beni, kendimle yüzleştiğim -sahiden yüzleştiğim- aynanın önüne oturttu, saçlarımı kurutup taradı. Bak ne hâldeydin, şimdi ne hâldesin, demek istediğini anlayabiliyordum.

Beni yeniden bağladı korkunç metale, bekliyor, elinde içi dolu metal bir kaşıkla dudaklarımı aralamamı. Bileği yorulduğunda kaşığı yeniden çukurlu tabağa daldırıp karıştırıyor, üflüyor. İç bile çekmeden dakikalarca aynı işlemi yapmaktan usanmıyor. Ben bile kaşığa bakmaktan usanıyorum, gözlerimi odada gezindiriyorum. Koyuluklarım parlaklığı düşürülse de kendini belli eden bilgisayar ekranını buluyor, uzun bir makale, birkaç madde görüyorum.

Uyuşturucu bağımlılığı.

Dudaklarım aralanıyor kaşık için, dilimde kayan sıcak sıvıyla yüzümü buruşturuyorum. Çorba fevkalade sağlıklı ve güzel, ancak haftalardır dudaklarıma sığacak sağlıklı bir kelime bile yokken, somut iyiyi tüketmek bedenime ağır geliyor. Yine de içiyorum bir iki kaşık daha. Sonrasında dudaklarım kapanıyor; maddenin dozu azaltıldığında yahut kesildiğinde kriz meydana gelmesi, ruhsal durumun değişiklik göstermesi, gerginlik, saldırganlık, huzursuzluk, olumsuz davranışlarda bulunulması gibi birkaç maddeye bakıyorum. Uzunca karanlık odada parlayan ışığa takılan gözlerimi fark edip oraya bakıyor, ardından yeniden bana. Zarif parmakları arasındaki kaşığı bırakıyor, sehpanın öteki tarafında oturduğu sandalyeden kalkıyor. Bilgisayarı kapatmaya yeltendiğinde donuk bakışlarımı ondan ayırıp yüzümü çukurlu tabağa gömüyorum. Yeni yıkadığı saçlarım ve suratım çorbanın silik rengine bulanıyor. Kafamı vurduğumda metal kaşık, önümdeki tahta sehpada gürültüyle zıplıyor. Esmer tenli yeniden yanıma gelip omuzlarımdan tutarak beni kaldırıyor, başım hâlâ eğik. Kirpiklerimi ıslatan çorbadan birkaç damla dizlerime ve yatağa dökülüyor. Odadan çıkıyor, birkaç dakika sonra geri gelmek üzere. Sağ elindeki peçeteleri yüzümde, kâküllerimde gezindiriyor.

narcotiqueHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin