Boğuk sessizliğin kulakları tıkadığı arabada Taehyung, kırmızı ışıkta durduğu vakit arada camı açıyor, soğuk havanın ve gelen hız seslerinin arabayı doldurmasına izin veriyordu.
"Kanıt bulmak için gittim."
Yanındaki beyaz tenli, arabadan dışarıyı izliyor, dirseğini yasladığı kısmın yardımıyla baş parmağının tırnağını dişleri arasında eziyordu.
"Kanıt bulmak için gittin, öyle mi?" Burnundan güldü. "Bir aydır aramadığın çocuk birden aklına geldi ve sen de ufak bir ziyaretin fena olmayacağını falan düşündün..."
Yeşil ışık yandığında esmer, yıllardır bunu bekliyor gibi gaza yüklendi. Yanlarındaki arabaların sayısı azaldı; bomboş otoyol, sarı farlarla aydınlatıldı.
"...Çocuk oyuncağı değil, eski sevgilin de değil. Kafana estiği gibi hatırlamadığını biliyorum, Taehyung. Polis olmamın getirdiklerinin yanında seni bir arkadaşım olarak, her şeyi geçtim sevdiğin olarak tanıyorum ve anlıyorum. Söyle bana..."
Arabaların kapısı kapandı, paltolarıyla sivil duran iki polis, boş kulübeye adımladı.
"Çocuk nerede Taehyung? Jeongguk nerede?" dedi en son Hoseok, esmerin çocuğu kendi evinde sakladığının bilincindeyken –zira o gün içeriden gelen tıkırtı ve kırılma seslerinin başka açıklaması olamazdı.
İçeride hiçbir eşya yoktu, delikten çıkıp yere doğru uzanan aralık pencereden kaçan fare dışında buraya uzun süredir herhangi bir canlı uğramamıştı. Jeon, ya da Taehyung istisnadan ibaretti.
Esmer olan gözlerini kapattı. Hoseok, kötü kokular yayan bu soğuk yerde bakışlarını gezindirip burnunu çekti ve yüzünü buruşturdu.
"Üzgünüm Taehyung fakat ne anlatmaya çalıştığını anlamıyorum."
"Onu buralarda buldum." Anlatıp kurtulmak ister gibi konuşup arkadaş olarak gördüğü beyaz tenliye çıkışmıştı. "Bu kulübeye iyice bakmanı ve asla unutmamanı istiyorum senden, Hoseok. Meslektaşın meslektaştan istediklerinden öte bu. Sana anlatacağım. Sadece senden biraz zaman istiyorum." Kaçırdığı ve sözlerine başlarken araladığı gözleri karşısındaki bedenin yüzünü buldu. "Lütfen."
•••
Şu an
Ayna karşısında kendimi izliyorum, Bay Taehyung'un işten gelme saati yaklaşıyor. Beni bağlamadı, küçük evin özgürüyüm. Balık ve kuş aynı evde yaşıyor. Dişleri koca olan bir kuşum ben. Dişlerini fırçaladıktan sonra inceleyen bir insan gibi inceliyorum şimdi. Bay Taehyung hem bana hem kendine iyi bakıyor, bu sebepten temizler. Geceleri ani uyanışlarımda banyodan gelen su seslerini dinliyorum, bir ara bana vakit ayırmaktan kendine bakmadığını, buna rağmen nasıl bu kadar güzel koktuğunu düşünürdüm. Evet, muhteşem kokuyor. Suyu kapattığı vakit bedenini ovalayışını hayal ediyorum. Bir gece yakalandım. Suç işlediğini görmemesine rağmen itiraf eden zanlılar gibi onu hayal ettiğimi söyledim. Hiçbir şey demedi. Ondan nefret ediyorum. Bu evin yalancısıyım o da öyle. Bir tek balık yalan söylemiyor. O da bizden öğrenir zaten.
Dişlerimi gizliyorum, ağzımı oval bir şekilde aralıyor, sıcak nefesimi üflüyorum. Aynada bir tuvalim var artık, gülen yüz çizecek yaşı geçtim. Parmağımla siliyorum. Sonra dilimin ucuyla dokunuyorum. Lisedeyken de böyleydim ben. Öğretmenlerim sınav notlarımı görmese beni otistik sanacaklar. Bir ara biri sandı. Annem okula çağrıldı. Öğrenme aşkıyla dolu olsam da, sağlıklı bir çocuk olamadım. Üniversite de kazandım ben. Gitmedim. Sınava evden kaçmadan evvel yine girdim. Ülkenin başkentinde bulunan üniversiteler, en iyileri. Gitmiyorum. Medeni bir kaçış benim için uygun değil. Kaşınıyorum işte.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
narcotique
FanfictionPsikolojik bir çöküşün öyküsü. "O ev bir cennet, Taehyung, ben ise Adem'im." diyorum, gözlerim koyu irisleri arasında mekik dokuyor. "Bir kez tadıp pişman olmadığım yasak meyveyi benden koparıp alamazsınız."