5

3.3K 491 82
                                    

Cirque du Soleil - Querer

Lisenin ilk senesiydi; işime geldiğinden midir bilinmez, Henry Miller gibi eğitimin ızdırap, keder ve kargaşadan ibaret olduğunu savunuyordum. Fakat elbette her şey gibi çok sevgili annem bu görüşüme de karşı çıkıp kaçmayayım diye kendi şoförü ile beni okula bıraktırmaya başladı. Gangnam'ın en prestijli okullarından biriydi; altın bukleli, temiz kokulu, şık giyinimli çocukların arasında annesini protesto etmek adına bir aydır yıkanmayan, saçları dağınık, gözleri kızarık ben vardım. Direnişlerim sebebiyle okula kasımda başladım, Jones adında bir çocuğun yanına oturduğumu hatırlıyorum. İki ayrı sandalyeden ibaret olsak da, kendisi benden uzaklaşmak adına sandalyesinin en ucuna oturdu, ardından diğer teneffüs koşarak rehberliğe gidip yerini değiştirdi. Gerekçesi, oturduğu pencere kenarından gelen ışıkların onu rahatsız edişiydi ancak elbette ben, bir yer kapmaca olayına dönmüş pencere kenarından neden kaçtığını anlayacak kadar zekiydim. Birkaç ders sonra ise sınıfımızdan sorumlu olan, -sorunlu desek bile yeridir- bir kadın, hijyen hakkında bir slayt hazırladı. Şimdi ise yine kirliyim, toz toprak içindeki bedenim dakikalarca kırmızı kazağına tutundu, temiz gözyaşları göğsünü ıslattı. Sakinleştiğimi anladığında beni kucağında indirdi. Yürüyüş boyunca aynı nutuğu onun çekmesini beklesem de, sessizliğini sevdiğim birkaç dakika geçirdik.

Yürüyoruz, bileklerim arkadan metalle birbirine normalinden daha yakın, temiz kokulu bedenin parmakları metalin iki elimi bağlayan kısmından tutuyor. Aile fertlerimden sonra kimseyle bu kadar yakınlaşabildiğimi hatırlamıyorum, pisliğe bu kadar tutunanı hiç bilmiyorum. Belki de beni hijyen konusunda bir nutuk çekmeye şimdi götürüyor, emin olamıyorum. Ya da ikinci bir Gaston çıkıyor başıma, bense Güzel ile bir daha karşılaşmamayı diliyorum yalnızca.

Metrelerce yürüyoruz, konuşmuyorum. Suretini görmesem de, anneme bile güvenemiyorum, kaçmak için an kollamaktayım. Çıplak ayaklarıma küçük taşlar batıyor, kemiklerim, uzun süredir rahat bir yerde uyumamamın isyanını ediyor. Hâlâ üç kişi olduklarını iddia ettiğim adam veyahut adamların yorgun bedenime attığı darbelerin ardından her an, bir güven testindeymiş gibi kendimi arkamdaki şahsın kollarına bilinçsizce atabileceğimi biliyorum.

Aniden duruyoruz; eğik başımı kaldırıyorum, uzayıp gözlerimin önünü kapatan kâküllerim bir perde misali bilincime dünyayı sunuyor. Ayak tabanlarım aşağıda batan taşların acısıyla yanıyor, sağımdan uzanan zarif parmakların kırmızı kazaklıya ait olduğunu kolundan anlıyorum. Elektrik direğine uzanıyor, üzerinde liseye başlarken yine annemin zorla çektirdiği vesikalık fotoğrafım bulunuyor. Annemle ilgili bir mevzuat olacağını tahmin etmeme rağmen hızla çarpan kalbimin bununla yüzleşemiyor oluşu, utanç verici geliyor.

Rezil A4 kâğıdını eline alıyor. İnceleyip bana bakmak yerine orada olduğunu bilirmiş gibi boştaki eliyle tutarak ilerliyor, başımı kaldırıp etrafıma bakınıyorum. O, benim kayıp ilanlarımı bir bir toplarken trafik ışıklarına yaklaştığımızda büyük bir enerji biriktiriyorum bacaklarımda. Yavaş yavaş ilerliyorken aniden fırlayabilecek bir alev topu gibi hissediyorum, en azından on dakika önceki hâlime nazaran.

Beş altı tane elinde biriktiriyor, sağımızda çitler, solumuzda trafik ışıkları kalıyor. Sanki, "Seni buldum, ona götüreceğim ve para ödülü almak için can çekişen insanları bir bir yeneceğim" diyor sessizce, direkt yüzüme vurmaya çekinir gibi.

Uzun tahtalara sırayla iki üç tane asılmış ilanlara da uzanırken doğru ânın bu an olduğunu düşünüyorum, hafifçe çömelip iki parmağına çengel gibi taktığı kelepçelerimi kurtarıyorum. Ellerim arkada son hızda koşmaya başlıyorum, çıplak ayaklarım beton kaldırımlara vuruyor, ıslak sesler çıkarıyor. Elinde çantası olan adamların omuzlarına, gençlerin bedenlerine çarpıyor, annesinin elini tutan altı yaşlarında bir çocuğu düşürüyorum fakat umrumda olmuyor. Anneme çarpıp geçsem dahi umrumda olmayacağını bilecek kadar stres doluyum.

narcotiqueHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin