My Chemical Romance - The End
Rengi solmuş saçlarını karıştırarak elindeki poşetle eski, demirli bina kapısına doğru ilerledi. Ailesinin durumu fena olmayan bir adamın, neden kendi kendine geçinmek konusunda ayak diremekte olduğunu anlayamıyordu. Parçaları kırık merdivenlerde ilerlerken daima kapısı aralanan, bunu meraktan yapan komşuları vardı. Birkaç gündür evden ses geldiğini, bazen de gelmediğini öğrenir, kendi bildiğini unutturan itham ve dedikodularla karşılaşırdı. Rahatça yaşamayı, insanlar arasına karşımaya tercih eden adamı sevdiği için kendiyle bir kez daha barıştı. Akabinde göz göze gelmek istemediği insanları aşarak adımlarını hızlandırdı. Birkaç haftanın sonrasında göreceği yüzün; dudakları şişmiş, saçları karışık olacağını, on dokuz yaşında bir çocuk yüzünden serseriye dönüşmüş biri olacağını tahmin edememişti. Kalbinin ortasından çıkagelen his damarlarında kalabalık etti, nabzı hızlandı. Önündeki beden çökmüş, aynı zamanda mutlu görünüyordu. İçeri geçmesi için geri çekilince, dışarının soğuğundan haftalardır sakınan dağınık ve sıcak eve adımını attı. Masaya bıraktığı yiyecek ve marketten aldığı malzemelerden başını, odaya giren üçüncü bedenle kaldırdı. Çocuğun bedeni dondu, gözleri kırpıştı. Saçları hafif uzamış küçüğe zorla gülümseyen Taehyung ile kendisine kararsızlıkla bakan çocuk arasında bakışları mekik dokudu. İkilinin boynundaki izleri henüz fark etmesiyle dudaklarını ağzından bir şey çıkarır gibi boğazı titreyerek araladı ve soluna, koltuklara doğru bakarak yüzünü gizleyip birkaç saniye içerisine kendini toparladı.
"Jeongguk, biz biraz konuşacağız olur mu?" Alnını yumuşakça öptü. Senelerdir arkadaşı olan bu adamı ilk kez böyle görüyordu. Titredi. "Sen yazmaya devam et."
Çocuk başını salladı, yanındaki bedenin kısa kollu tişörtünü çekiştirerek dudaklarını araladı. Sesi kısık da olsa Hoseok duymuştu. "Ama Bay Kim..." dedi. "Siyah saçlı beyefendi öldü zannediyordum."
Yaşça büyük olan ikili birbirine baktı. Taehyung'un göz bebekleri şokla parladı kızarık olan gözlerini birkaç saniyeliğine, dudakları tekrar aralanana değin kapattı. "Siyah saçlı beyefendi?" dedi. Kim olduğunu bilmek ister gibi bir hâli yoktu. Adem elması titredi. Jeon'un bakışları karşısındaki bedeni bulduğunda, beden çocuğun parmak uçlarında durduğunu ve hafifçe alçaldığını henüz fark ediyordu. Bu kimine basit bir eylem gibi gelse de, pençelerini çıkardığı anlaşılırdı. Taehyung omuzlarını düşürdü.
"Daha sonra konuşalım mı?" dedi, çocuk onaylayıp aralarından ayrıldığı vakit saçları aslında kırmızı olan adam, Jeon'un ne denli sakinleştiğini görse de, iyi olmadığını anlatır gibi Taehyung'a baktı. Kapı ardından kapanmıştı, bir süre mahcubiyet ile karşısındakini izleyen Taehyung, en sonunda dudaklarını araladı.
"Ne? Bana öyle bakma." dedi, küçülmüştü. Hoseok inanamaz gibi omuzlarını düşürüp kaşlarını çatarak Taehyung'un bir şeyleri fark etmesini ister gibi ona baktı. Yalnız iki saat uyumuş bir öğrencinin annesi tarafından uyandırılışının rahatsızlığını üzerine alıp oturdu. Duygularla kat kat sarınmış olmasına rağmen üşüyordu.
"Ne yapacaksın Taehyung?"
Bir süre sustu. "Düşünüyorum."
"Düşünüyorsun öyle mi?" Burnundan gülüp adımlayarak diğer koltuğun ucuna oturdu, dirseklerini dizlerine yakın bir yere yaslayıp parmaklarını kenetledi. "Üç, belki dört hafta oldu Taehyung. Bitir şu süreci."
"Bayan Jeon geldi mi?"
Dudaklarını birbirine bastırarak başını salladı. "Bizi dava edecekmiş."
Taehyung kaşlarını çattı. Hoseok devam etti. "Elimizde onu aradığımıza dair bir kanıt sunmamızı istediğinde sustuk. Amirinizi istiyorum deyince annesi ağır bir hastalık geçiyor, bu sebepten Gangnam'ın dışında diye bir yalan savurdum." Başını eğdi. "Seni geçen günlerde markette gördüğünü söyledi. Çok emindi. Ne yapmaya çalışıyorsun Taehyung?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
narcotique
FanfictionPsikolojik bir çöküşün öyküsü. "O ev bir cennet, Taehyung, ben ise Adem'im." diyorum, gözlerim koyu irisleri arasında mekik dokuyor. "Bir kez tadıp pişman olmadığım yasak meyveyi benden koparıp alamazsınız."