Pomme - Ceux Qui Rêvent
20 Ağustos 2017 08:09, 29 GÜNDÜR KAYIP
Genç adam, polis arabasının kapısını sertçe kapatarak kalabalığın arasından tanıdık yüze doğru ilerledi. Hoseok, protokol bakımından saygıyla eğilmesinin ardından elindeki dosya ile beraber konuştu, bu sırada yavaş yavaş yürüyorlardı.
"Amirim, bu sabah bu civardan geçen Choi Minsuk bu kulübede ağlayan birilerini duymuş. Kapıyı ne kadar çalsa da açmamışlar. Yayılan kötü kokunun ardından ise kapıyı kırmış." derken yerde parçalanmış tahta kapının üzerinden geçtiler. Sonrasında kapıları açık ambulansın önünde yere dalgın dalgın bakan çocuğu işaret etti, Hoseok. "Park Jimin'in ölü bedenine sarılı bir vaziyette bulmuşlar, sabahtan beri, psikolog da dahil kimseye bir şey anlatamıyor. Söylediği tek şey 'Jimin, Jimin, Jimin'."
Amir Kim, ellerini beline koymuş bir vaziyette olanları dinledikten sonra başını salladı, teşekkür etti. Elleri yanında, kelepçesi belinde sallanırken battaniyeye sarılı çocuğa ilerledi. Yerdeki çakılları ve düzensiz çimenleri ezerken adımları kırıktı.
Başını güven verici bir şekilde salladı, ambulans ekibi bu hareketinden sonra civardan ayrılmıştı. Pantolonunun üst kısımlarını yukarı çekip yere çöktü, kendi yaşlarına yakın olduğunu fark ettiği çocuğa, sakin bir tutumla yaklaşmak istedi.
Perişan çocuğun yüzünde ve battaniyeden görünen her yerinde kan vardı, temizletmek istememişti. Daha doğrusu, kendisine dokundurmamıştı bile. Çalışanlara Jimin'in teninin değdiği tenim, Jimin'in kanı, Jimin'in bana ördüğü kazak diye haykırmıştı tüm sabah.
"Merhaba... Ben Amir Kim Taehyung." Cüzdanını çıkarıp rozetini gösterdi, ardından yukarı savurarak kapattı ve arka cebine attı. İki elini dizlerinin önünde birleşti. "Buraya sana yardım etmeye geldik. Ancak senin de bize yardım etmen gerekiyor, tamam mı?" derken acısı taze olan birine tane tane açıklamaya çalışıyordu.
Birkaç dakika geçti, "Jimin..." dedi yalnızca, Taehyung başını salladı. "Jimin?" dedi onu tekrar ederek.
"O-o... Ben..." derken beyaz tenlinin gözleri tekrar dolmaya başladı. "Ben... Beni öldürseydi. O-o..." Hıçkırdı. "Ç-çok güzeldi ve..."
Yutkunurken adem elması bile titriyor, omuzları sarsılıyordu. Taehyung elini Yoongi'nin elinin üzerine koydu. "Hmhm..." diye mırıldandı esmer olan.
"O sabah daha- daha yeni yarasını sevmiştim. B-bir damla s-sıcak su ve o... İncindi ve ben de... Daha sabah, ben de..." derken sesi, boğazı titriyor, ne dediği zar zor anlaşılıyordu. Aslında, ailesi gibi gördüğü, neredeyse tüm hayatını verdiği bir çocuğun ölümünün onun için katlanılmaz olması kadar doğal bir durum yoktu.
Taehyung çocuğun başını yavaşça kendi omzuna yasladı. Görevin diğer amirlere verilmemesi, çocuk için de Taehyung için de büyük bir şanstı. İç çekerek polis arkadaşına baktı Taehyung, arkadaşı ise yavaşça başını eğdi ve dudaklarını birbirine bastırdı.
Yoongi yavaşça başını kaldırdı, "O-o şerefsiz... O..." dedi ve dişlerini sıktı, bakışları yan tarafına gitti.
"O..." dedi Taehyung sesini yumuşatırken, aynı zamanda kaşları da Yoongi'ninki gibiydi, şefkatli yaklaşmaya çalışıyordu. "O kim?"
Yoongi sessiz kaldı, Taehyung dudaklarını birbirine bastırıp başını eğdi.
"Pekâlâ..." dedi sesi alçalırken, baştan almaya çalışır gibiydi. "Adın neydi?"
Beyaz tenli burnunu çekti, siyah saçları sağ taraftan gelen bir meltemle dağıldı. "Yoongi."
"Sevgili Yoongi," Elini omzuna koydu Taehyung, sözlerine devam ederken. "Söyler misin, bu olay... Ne zaman yaşandı?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
narcotique
FanfictionPsikolojik bir çöküşün öyküsü. "O ev bir cennet, Taehyung, ben ise Adem'im." diyorum, gözlerim koyu irisleri arasında mekik dokuyor. "Bir kez tadıp pişman olmadığım yasak meyveyi benden koparıp alamazsınız."