Fulvio Salamanca con Armando Guerrico - Adios Corazon
Gidiyoruz, dediğinde beni Golgotha'ya götürmesini umuyorum. Koridora çıktığımda yarı çıplak bedenimi süzmesinin ardından beni lavaboya sokup yıkıyor; dakikalar öncesinde yaşanan an, onu tedirgin etmemiş gibi duruyor. Bir heykelin o anda ne hissettiğini bile daha iyi anlayabileceğimi biliyorum. Saçlarımı kurutuyor, temizlik ve ipeksilikle başımın hafiflediğini hissediyorum. Yumuşattığı saçlarıma bir bere, ağzıma bir maske geçirip dolabından birkaç kıyafet giydiriyor bana. Böyle özenli davranışını ölmeden önce temiz olmamı istediğine yormaya çalışsam da; beni, insanın az, yemeğin bol olduğu bir yemekçiye götürüyor. Ona ilk kez bir soru yöneltiyorum merakla, beni bulup bulamayacaklarına dair. Bir süredir annemin karakola uğramadığını söyleyişi beni rahatlatmıyor zira annemin devamlı oraya uğruyor olma ihtimâline gidişi daha rezil geliyor.
Yüzüme tüten yemeği izliyorum bir süre, beni ne zaman yıkasa bedenim kirlenmeye eğiliyor gibi, yüzümü yeniden yemeğe gömmek istiyorum. Fakat karnımın guruldayışıyla kendimi durdurup önce yavaş, ardından günü tek öğünle kapatmamın intikamıyla iştahla yiyorum. Arada gözlerinin beni bulduğunu, yemeğe baksam dahi biliyorum. Tabağımın üçte biri bittiği sırada ondan yana bakmadan başımı kaldırıyor, sağa çeviriyorum. Açık alanda oturuyoruz, tepemizde koyu mavi brandalar bulunuyor. Dar sokağın karşısında televizyon satan bir yer görüyorum, cama dizilmiş ekranların çoğu açık. Hayvan belgesellerine rastlıyor gözüm, yemek ve izdivaç programlarına... En son haber kısmına çarpıyor, donuyorum.
Bazen yüzümdeki ifade, sırtıma konabilecek hafif ne varsa o kadar belirsiz ve görünmez oluyor. Kendime kör oluyorum ben. Aklımı bilinçli kaybediyorum. Yavaş yavaş. O anda ifademin ne olduğunu bilmiyorum, fakat göz ucuyla Bay Taehyung'unkini görebiliyorum. Bana bakıyor, ne olduğunu kestirmeye çalışıyor.
Sesi gelmese de, altta yazanları ve kadının dudaklarını okuyabiliyorum. Görüntüler düşmeden yanlış anladığımı düşünmek istiyorum fakat tanıdık simayı bir süre sonra tebessüm ederken, diğerini ise acı içinde görmek midemi çalkalıyor. Bazı yüzler kapatılsa da, madde aldığım adamların arkasında polisler olduğunu görüyorum.Park Jimin'in ölüm nedeni hâlâ bilinmiyor.
Huzurlu ve huzursuz mahvoluşlarım arasında en belası oluyor. Nedeni intihar da yazsa, benim tarafımdan işlenen cinayet fikri, patlama noktam oluyor. Bacaklarımı açıp kaldırıma doğru kusuyorum. Gözlerim yaşarıyor, durdurak bilmiyorum. Bay Taehyung ayaklanmıyor, sırtımdaki bakışlarını hissedebiliyorum. Esnaf telaşla geliyor; yemeğin içinde bir şey olup olmadığına dair sorular sorsa da, yanıt veremeden kusmaya devam ediyorum. Bay Taehyung adıma yanıtlayıp ücreti ödüyor, elimin tersiyle ağzımı silip ayaklanıyorum. Maske yeniden yüzümü bulurken brandaların bağlandığı direğe sırtımı veriyorum, ince parmakları yeniden bileğime sarılıp beni arabasına bindiriyor.
"Ne gördün?" diyor bir süre sürmesinin ardından, kendisini yanıtsız bırakıyorum. Bu sorunun gerçekten yanıtı olmadığı benim için dahi apaçık. Sesli bir nefes veriyor; dudaklarından çıkan solukta resimler oynuyor, bıkkınlığın resmi. Hayal ediyorum zihnimde bu çerçeveyi, yüzü hâlâ çiziklerle dolu esmeri tablonun ortasına atıyorum. Kabuk bağlamış şeritlerde de birer resim olduğunu henüz fark ediyorum, yine bir bıkkınlık hâli var kendisinde.
Dakikalar sürüyor, tanıdık sokaklara geldiğimizde koltuğa yasladığım ensemi kaldırıyor ve etrafa bakınıyorum. Koyuluklarım ağaçlara; hap, eroin, kokain ne varsa içip çektiğim alanlara çarpıyor. Belki Golgotha değil ama en azından mesken ettiğim alana geri bırakacağına dair bir umut, saniyeler sürecek şekilde yetişiyor fakat sanki arabanın tekerlekleri bu fidanı ezmekle kalmayıp üzerinden geçercesine zihnime derin bir darbe misali çarpan kulübeye taşıyor bizi. Arabadan ilk o iniyor, hızla yanıma koşup -kaçmamam için olduğunu anlamam zor olmuyor- kapımı açıyor ve içinden çıkmamı bekliyor. Beklediğinin aksine zorluk çıkarmadan hızla doğruluyor ve göğsüne yumruklar indirmeye başlıyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
narcotique
FanfictionPsikolojik bir çöküşün öyküsü. "O ev bir cennet, Taehyung, ben ise Adem'im." diyorum, gözlerim koyu irisleri arasında mekik dokuyor. "Bir kez tadıp pişman olmadığım yasak meyveyi benden koparıp alamazsınız."