Selam! Uzun bir bölüm ile sizinle beraberim. Finale yaklaştığımız için olayları biraz daha canlandırdım bu bölümde biraz da.
Bölüm sonu uyarısı hep olduğu gibi, yerinde.
Bölüm Şarkısı: Jorja Smith- Don't Watch Me Cry.
30: "Bitmek ve Bitmemek."
Gece, kirliliği gizleyen karanlığını gök yüzünden çarşaf misali çekip almak üzereyken gözlerim ufuk çizgisine takıldı. Orası, orası Berge ile benim evimdi. Bir adım atsak aydınlık, bir adım geri kaçsak karanlığın pençelerine yeniden takılacaktık. Aşağıdan gelen araba sesi ile başımı aşağıya çevirdim.
Kim olduğunu biliyordum, beni burada bırakmayacağını söylemişti daha saatler önce. Ve o söz verdiği her şeyi yapardı. Başı usulca yukarıya kalktı ve yüzünde günlerdir göremediğim gülümsemeyi bahşetti bana. Buna karşılık olarak gözlerimi kapattım. Gözlerimi kapattım ve artık Tarık'ın beni o konusunda ezdiği her şeyin sona erdiğini söyledim kendime.
"Baban geldi... Senin yanında kalırsa daha iyi olur diye düşündüm, daha doğrusu öyle isteyeceğini düşündüm."
Başımı sallayıp, destek aldığım alçı tırabzanlara yığılmış bedenimi kayda değer bir çaba ile doğrulttum. Açılan demir kapının sesi ile yüzümde onu rahatlatmak için bir gülümseme kondurdum gülümsemeyi unutmuş dudaklarıma. Yanağımda duran ve canımı acıtmaktan başka bir işe yaramayan morluğu nasıl açıklayacağımı düşünmeyi bir kenara bıraktım. Ondan bir şey saklamak için fazla yara almıştım. En başında o tokat vardı. Bir daha buraya gelmememi, zaten az olan burayı evim olan hissetme ihtimalimi sıfıra indirgenmesini sağlamıştı.
Gözlerim annemi bir kenara bırakıp ona çıktı. Her zamanki gibi yemyeşil giyinmişti. Benim yeşil kahramanım, dünyayı yerden yere vurabilecek kadar güçlü kollarıyla yeniden yanımdaydı. Yeşil, markalı botlar bana doğru gelmeye başladı. Adımlarım onun hızının yanında hiçbir şey yapamayacağını bildiği için olduğu yerde durmaya devam etti. Onun büyük ayakları, yanında küçücük kalan ayaklarımın hemen ucunda, aramızda santimler bırakarak durdu. Elindeki son nefesini vermeye hazırlanan, yeşil kadifeden yapılmış el bavulunu kahverengi lüks ahşap ile kaplanmış yere bıraktı. Odada çantanın çıkardığı tok sesten başka hiçbir ses kalmazken gözlerim, gece karası gözler ile buluştu. Beklediğim öfke yoktu, sadece sevgiyi gördüm. Tüm nefretini kendi içinde bir yerlere gömmüştü, benim onun için yapamadığımı o benim için yapmıştı. Kendimden utandım, onu nefretini gömmek zorunda bıraktığım için. Tüm düzenini bozup, gecenin bir vakti yollara düşürdüğüm için.
Ondan ayrı geçirdiğim dört güne rağmen onu bıraktığım gibi bulamamıştım. Gözleri kızarmış, içine kan oturmuştu. Yaşına tezatla oldukça yaşlı görünüyordu. Hatta o kadar yaşlı görünüyordu ki... Onun bir ara babam olduğundan şüphe etmiştim. Sağ eli usulca sağ yanağıma çıktı. İşaret ve baş parmağı yanağıma fırça darbesi misali yerleşmiş morlukta dolaştı. Vücudumu uyaran acı dalgası ile yüzümü buruşturdum, güçlü kalma politikam babam ile karşı karşıya gelene kadar sürmüştü. Derin bir nefes alıp yanağımdaki elini tuttum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Silüet /Tamamlandı./ #ilmelistan
ChickLit*Bu hikaye kalabalığın içinde benliğini arayan silüetlere ithaf edilmiştir.* *************** "Senin hikayen ne silüet?" Sigaramdan derin bir nefes alıp üfledim. "Ben silüetim, hikayem her şey olabilir. O yüzden sana bırakıyorum, silüetin hikayesi...