[Muğla]
Çantalar arabaya yerleştirilmişti.
Ailesi ile vedalaşan Efsun "Beni çok özlemeyi unutmayın" diyerek arabaya binmişti.
Hareket eden arabanın arkasından bir sürahi suyu döken Handan hanım "Su gibi gidin, su gibi gelin" derken Ömer bey de "Bir kaç gün kafanı dinlersin" diyerek eşine ufak bir imada bulunmuştu.
"Ömeeeer!" diye sitemkar bir şekilde söylenen Handan hanım "O benim canım, canım" diyerek eşinin koluna girmişti.
Bir hafta boyunca Efsun'suz bir evin sessizliğine maruz kalacaklardı.Arabanın arka koltuğunu rahat bir muhabbet ortamına çeviren iki arkadaş yeni bir yolculuğa başladıkları için heyecanlıydı.
Keyifli bir şekilde telefonunun kamerasını açan Melike hemen arkadaşının yanına sırnaşıp güzel bir fotoğraf çekmek istemişti.
Maksat anı biriktirmek gibi görünse de asıl gaye diğer gelemeyen arkadaşı gıcık etmeye çalışmaktı.
Melike çektiği fotoğrafı hemen Kerem'e yollamıştı.
"Zonguldak bizi bekler" notu ile yollanan fotoğrafın ardından keyifli bir şekilde yolculuğa devam edilmişti.Gecenin karanlığında yapılan yolculukta Melike'yi uyku tutmazken Efsun saatlerce direndiği göz kapaklarına farkında olmadan yenik düşmüştü.
Melike uyuyakalan arkadaşına bakarken "Her şeye direniyorsun ama bir uyku ile baş edemiyorsun" diye mırıldanırken ön tarafta bulunan annesi seslenmişti.
"Sessiz ol kızım. Kızcağız uyusun"Bu uzun yolculuk yarı uykulu yarı uykusuz bir şekilde sürmüş olsa da neyseki son durağa gelinmişti.
Bedeninin her zerresinin uyuştuğunu arabadan indiğinde fark etmişti.
Meraklı gözlerle etrafı süzüyordu.
Yeni bir şehre gelmiş olmanın heyecanı vardı.
İçine çektiği deniz kokusu uzun yolculuğun yorgunluğunu bir nebze olsun almıştı.
Efsun kendine gelmeye çalışırken Melike'de apartmanın üçüncü katındaki balkonda duran teyzesine sesleniyordu.
"Teyze umarım kahvaltı hazırdır. Kurt gibi açım"
Nalan hanım "Hazır, hazır. Kapıyı açıyor Özlem" diye cevap verdiğinde Özlem çoktan otomatiğe basmıştı.
Kapının açılma sesini duyan Melike az ötesinde kalan Efsun'a bakıp "Hadi gel. İçeri girelim" demişti.
Efsun arabaya doğru dönüp bakmıştı.
"Babana yardım edelim" demişti.
Bunu söylemişti çünkü Murat bey ve eşi Suna hanım bagajdaki çantaları çıkarmaya çalışıyordu.
Kuzeni Özlem'in de aşağıya gelmesi ile birlikte el birliğiyle arabadaki her şey eve çıkartılmıştı.
Geldikleri için bir hayli mutlu olan Nalan hanım misafirlerini hemen kahvaltı masasına almıştı.
Keyifle yapılan kahvaltı masasının gündemi beş gün sonra gerçekleşecek olan düğün konusuydu.
Efsun sessiz bir şekilde muhabbetleri dinliyor ve göz göze geldiği herkese tebessüm ediyordu.
Nalan hanım kardeşi Suna'ya yapılması ve yetişmesi gereken şeyleri anlatıyordu.
"Kınaların paketlenmesi gerekiyor. Kuşağın işlemesini de sana bıraktım.
Daha alınacak bir çok şey var..."
Nalan hanımın saydığı şeyleri duyan Efsun "İnsanlar ne tuhaf.. En güzel şeyleri bile güzel bir şekilde yaşayamıyorlar.." diye düşünüyordu.
Bu arada Özlem "Sende iyi ki geldin" diyerek Efsun'a bakmıştı. Nalan hanım da hemen bakışlarını Efsun'a çevirip "Aynen kızım iyiki geldin. Ne kadar fazla olursak o kadar iyi" dediğinde başına geleceklerden bir haber olan Efsun "Kesinlikle.. Elimden geleni yaparım. Umarım bir faydam dokunur" demişti.Ve bunu söylediğinin üzerinden geçen kırk dakika gibi bir süre sonra kendisini çarşıda Özlem'in gelin ayakkabısını ararken bulmuştu.
Gördülükleri her ayakkabıcıya itinayla uğradıkları için bir süre sonra ayakkabı bakmak sıkıcı hale gelmişti.
Özellikle de Efsun için.."Alt tarafı bir ayakkabı.." diye düşünürken bir yandan da Özlem'in ayağındaki topuklu ayakkabılara bakıyordu.
Melike arkadaşının huyunu biliyordu ve sıkıldığının farkındaydı ama Özlem için tek önemli şey gelinliğinin altına güzel bir ayakkabı bulmaktı.
Her giydiği ayakkabıdan sonra önce Melike'ye daha sonra Efsun'a dönüp "Nasıl sizce? Güzel mi?" diye soruyordu.
Efsun bir çok kez sessizliğini korumuş sadece gülümsemişti ama Özlem inatla fikirlerini öğrenmek istiyordu.
"Efsun! Sen hiçbir şey söylemiyorsun... Güzel değil dimi? Beğenmedin.." diye söylenirken Melike konuşmaya atlıyor ve arkadaşının yerine hemen güzel yorumlar yapıyordu.
Ama Efsun bir yere kadar sessiz kalabilmişti. Hemen hemen birbirine benzeyen ayakkabıları giyip çıkaran Özlem'e artık birinin dur demesi gerektiğini düşünüyordu. Ve düşünceleri Özlem'in "Nasıl oldu" demesi ile kelimelere dönüşmüştü.
"Özlem abla istediğin nasıl bir ayakkabı bilmiyorum ama iki saattir denediğin her ayakkabı ayrı güzel. Ve birbirine benzer modelleri deneyip duruyorsun" derken Melike duruma müdahale etmişti.
"Haklısın Efsun. Bu giydiği bencede çok güzel. Bence bunu almalıyız" demişti.
Ayağındaki beyaz topukluya bakan Özlem "Biliyorum sıkıldınız ama" dediğinde Efsun sessizce "Hele şükür fark etti" diye mırıldanmıştı.
"Ama ben bunu beğenmedim.. İçime sinmedi"
Özlem'in bu ne istediğini bilmeyen tavırları Efsun'u deli ediyordu ama bir şey söyleyememek daha çok canını sıkıyordu.
Melike'nin gözlerinin içine bakarken "Yeter artık! Bitsin bu işkence" diye haykırıyordu ama dayanmak zorundaydı. Çünkü Melike bakışlarıyla "Biraz daha sabret" demeye çalışıyordu.
Yaklaşık bir saat daha süren ayakkabı macerası Özlem'in dükkandan çıkıp "Kararımı verdim. O ilk denediğim ayakkabı vardı ya.. Dantel işlemeli olan.. Onu alalım" demesi ile bir netliğe kavuşmuştu.
Özlem'in sonunda kararını vermiş olmasına sevinsede ilk girdikleri dükkanı düşündükçe dişini daha çok sıkıyordu. Bir sürü yol yürümüşlerdi ve tekrar aynı yolu geri gideceklerdi... Ve sırf bir gece giyilecek olan ve sonra bir daha kutusunun bile açılmayacağı klasik bir ayakkabı için...
Yanında yürüyen Melike'ye biraz daha yaklaşıp "Valla senin için katlanıyorum. Yoksa hiçbir kuvvet üç saatimi bir ayakkabı için çalamaz!" dediğinde Melike de kuzenine çaktırmadan "Biliyorum cancağızım. Bende memnun değilim ama yapacak bir şey yok. Hayırlı bir iş için koşturuyoruz. Öyle düşün" diye mırıldanmıştı.
"Hayırlı bir işmiş.. Bir ayakkabı beğenmek nasıl bu kadar zor olabilir ki..." diye sessizce söyleniyordu.
Ayakkabısıydı, kurdelesiydi, toplu iğnesiydi derken neyseki akşam olmuştu. Öyle yorulmuşlardı ki yürüyecek halleri kalmamıştı.
Bir banka geçip oturduklarında derin bir iç çekmişti Efsun.
"Allah'ım ben böyle bir insan olmaya meyil falan edersem sakın bana izin verme" diye içinden dua ederken beklenen araba gelmişti.
Özlem'in müstakbel eşi Melih arabasıyla gelip onları almıştı.
Melike ile arabanın arka tarafına geçip oturan Efsun yol boyu sessiz bir şekilde Özlem ve Melih'in konuşmalarını dinlemişti.
Sen şunu yaptın mı?
Sen bunu aldın mı?
Şunlara daveteyi vermeyi unutma! Sen de şuna vermeyi unutma!....
Gibi bir sürü telaş içeren konuşmanın sabırlı dinleyecisi olmuştu.
Ablası evlendiğinde üniversitede şehir dışında olduğu için bu tarz koşuşturmalara ve strese çok maruz kalmamıştı. Bu yüzden tuhaf geliyordu.
İnsanların mutlu olmaları gereken bir süreci kendilerine eziyet haline getirmelerini tuhaf karşılıyordu.
"Bu kadar zor olmamalı.. Mutlu olmak bu kadar zor olmamalı" diye düşünüyordu. Ve arabada geçen yarım saat boyunca "İyiki evlenmiyorum" kanısına varmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tek Yapraklı Papatya (TAMAMLANDI)
General FictionBiraz düşünen genç kız yaşlı kadının yüzüne bakıp "Bir insanı tanımak istiyorum ama bir yanımda tanımana gerek yok diyor. Çok kararsız kaldım ve ben hiç bu kadar kararsız kalan bir insan olmamıştım. Sence tanımalı mıyım yoksa tanımamalı mıyım?" demi...