Çağla'yı o şehirde, o insanlarla bırakmıştı ama anne yüreği işte, aklı hep kızındaydı.
Bir kaç çalmadan sonra açılan telefonun ardından Çağla'nın nefes nefese kalan sesini işitmişti.
"Alo! Anne"
"İşin mi var kızım? Müsait değilsen sonra ararım"
"Tam şimdi evden çıktım sen aradın"
"Hayırdır? Nereye gidiyorsun?"
"Vefa babanın davetlisiyiz. Huzur'a çıkıyoruz"
Bu esnada yandan Menekşe'nin sesi gelmişti.
"Kim o?"
Çağla "Annem" diye belirtirken Menekşe "Selam söyle" demişti.
Efsun durgun bir şekilde "Neyse kızım. Size iyi eğlenceler. Sonra konuşuruz" demişti.
"Tamam annem. Ben seni ararım. Kendine iyi bak"
Kapanan telefonun ekranına bakarken sanki kızına bakıyormuşçasına bir edayla mırıldanmıştı.
"Demek artık ona baba diyorsun"
Kızının orada o insanlarla mutlu olmasına seviniyordu ama buruk bir sevinçti bu.
Çağla gittiğinden beri her gün dış kapıya bakıyordu.
Bir yanı hep orada mutsuz olup geri geleceğinin umudunu taşıyordu.
Bir anne için ne garip bir umuttu oysaki bu..
Kendine dürüstçe söyleyemiyordu fakat kıskanıyordu kızını.
Düşündüğünün aksine Çağla ile her konuşmasında sesi neşeli geliyordu ve bir o kadar da meşgul.
Bu durum kendini çok yalnız hissetmesine neden oluyordu.
Ve ister istemez ipin ucunu kendine çeviyordu. Çağla'nın yaşadıklarıyla kendi hayatını kıyaslıyordu.
"Orada kalsaydım, Çağla kadar mutlu olabilir miydim?" diye soruyordu kendi kendine..
Kızının mutluluğu içten içe geçmişteki kararlarını sorgulatıyordu.Bir gün ansızın, fevri bir kararla düşmüştü yola. Kızına hiçbir şey söylemeden anlık bir kararla.
Onu yollara düşüren en büyük şey şüpheydi.
Çağla'nın sesi telefondan çok mutlu geliyordu lakin belkide gerçekte hiç mutlu değildi. Evlendikleri üç ay olmuştu zaten. Gidip gerçeği gözüyle görmek en iyisiydi.Kızının merkezdeki evine gidip kapısını çalmıştı ama kapıyı açan biri yoktu.
Mecbur aramak zorunda kalmıştı.
Geldiğini belli etmeden ağzını yokladığında dağ evinde olduğunu öğrenmişti.
Kendi kendine homurdanarak arabaya binmişti."Ne zaman arasam oradasın zaten"
Akşam karanlığının yeni çöktüğü bir vakitti.
Arabadan indiğinde bahçeden gelen gülme sesleri dikkatini çekmişti.
Biraz ilerledikten sonra bahçedeki kalabalığı sessizce izlemişti.Uzun bir masanın etrafında bir çok genç oturuyordu. Çağla da o gençlerden biriydi. Hemen yanında da Yağız oturuyordu. Masada İsmail, Menekşe'nin kızı Sümeyye de vardı. Diğer yüzler tanıdık değildi.
Koyu bir muhabbet eşliğinde çaylar içiliyordu. Ortam fazlasıyla neşeliydi.Dudağını kemirirken "Yanlış zamanda mı geldim acaba" diye düşünmüştü.
Böylesine bir ortama girip, tüm muhabbetin içine etmek istemiyordu.
En iyisi merkeze inip, eve dönmelerini beklemekti.Yolda fikrini değiştirip başka bir yere gitmeye karar vermişti.
Oraya vardığında usulca arabadan inmişti. Sırtını arabaya yasladıktan sonra başını hafif yukarı doğru kaldırıp karşısında duran dört katlı apartmana doğru bakmıştı.
Veda edemeyeşinin burukluğuyla dolmuştu gözleri.
Sanki üçüncü kattaki balkondan Meftune hanım ona doğru bakıyor ve gülümsüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tek Yapraklı Papatya (TAMAMLANDI)
General FictionBiraz düşünen genç kız yaşlı kadının yüzüne bakıp "Bir insanı tanımak istiyorum ama bir yanımda tanımana gerek yok diyor. Çok kararsız kaldım ve ben hiç bu kadar kararsız kalan bir insan olmamıştım. Sence tanımalı mıyım yoksa tanımamalı mıyım?" demi...