Uzun zaman olmuştu chat sayfasına girmeyeli. Daha doğrusu bilgisayarıma giren virüs nedeniyle ayrı kalmıştım bu hastalığımdan. Bu ayrılık iyileşmeme neden olmuşmuydu peki? Malesef ki hayır.
Tam tersi nasıl bir tiryakisi olduğumun farkına vardım. Hatta öyle bir hal aldı ki krizlere girdim. Asabileştim. Çevreme, dostlarıma çemkirip durdum.
Telefonumdan girmeye çalıştım ama benim namussuz gerekli eklentileri desteklemedi. Yarı yolda bıraktı beni.
Acaba ne yapmıştı bunca zaman? Belki de başka kızlarla konuşup aldı başını gitti. Beni bekleyecek hali yoktu değil mi?! Resmimi bile görmüş değil sonuçta. Neden bağlansın ki...
Az kaldı ama. Tamir edilmesini bekliyorum bilgisayarımın. Eğer edilemezse bir notebook alacağım. Yoksa daha fazla uzak kalmaya dayanacak gibi değilim. Günde üç öğün yemek yer gibi bir alışkanlık, bir ihtiyaç olmuştu bende artık.
Hatta bugün Suna bana geldi. Muhabbet etmem için türlü türlü konular açtı. İşte magazinden, dizilerden oradan şuradan. Çoğunu anlamadım bile. Aklım hep Hak Yolcusu rumuzlu adamdaydı. Çok garip. Ne sesini duymuştum ne kendisini görmüştüm. Ama girdi bir kere aklıma. İşledi sözlerini beynime. Çıkaramıyordum kalbimden işte...
Şimdi girsem baksam... En azından beni bekleyip beklemediğini öğrensem... Güzel olmaz mıydı? Beynim rahatlardı hiç değilse.
Aklıma bir fikir geldi. Evet ya ben bunu daha önce neden düşünemedim diye hayıflandım durdum. Ben neden internet cafeye gitmiyorum ki... Bir kere bile girsem yetecekti yani.
Hiç vakit kaybetmeden giyinmek için odaya koştum. Ama o nasıl bir koşuş! Koridordaki kilimin her seferinde kaymasıyla sendelemem bir oluyordu. Bu defa sendelemek orada dursun düşmüştüm! Aldırış ettim mi? Cevabı belli... Aklımdakine odaklanmışken ufak bir düşüşe takılacak değildim.
Hızla giyinip evden dışarı attım kendimi. Hemen iki sokak ötedeki Murat abinin cafesine girdim. Beni ilk kez burada görünce şaşırdı haliyle.
-Hayırdır Eftelya? Yazıcıdan bir şey mi çıkaracaksın?
Ne cevap verilebilirdi ki bu soruya. Yok abi chatte bir arkadaşa bakıp çıkacağım mı diyeceğim?! Yani bu da benim aptallığım! Neden tanıdık bir cafeye geldim ki! Ne yaptığımı görse anında dedikodum yayılabilirdi.
-Bilgisayarda bir işim vardı ama... Bana uygun duvara doğru bakan boş bir masa varsa tabi.
-Önemli bir görüşmen mi var? Duvar kenarı olmasını istemen ilginç doğrusu.
Bu nasıl bir sorguydu ya! Sinirlerime hakim olmaya çalıştıkça daha fazla sinirleniyordum!
-Ay seni niye ilgilendiriyor bu kadar acaba! Parasıyla değil mi?! Masa var mı yok mu onu söyle! Yoksa vakit kaybısın cidden!
Yüzü düşmüştü. Sinirli sinirli yürüyüp duvar kenarı olan masayı gösterdi. Hemen bilgisayarı açtım. Ama bir sorun vardı. Murat abi başımda dikilmiş gitmiyordu.
-Hep böyle başımda mı bekleyeceksin?!
-Açmayı bilmiyorsan... Belki yardımım olursa diye...
-Kullanmasını biliyorum. Lütfen rahat bırakır mısın beni!?
-Peki Eftelya!
Hayret doğrusu. Neden bu kadar sinirleniyor anlamış değilim. Tamam ortam bana göre olmayabilir ama çoğu çocuk zaten. Üstelik hemen hemen hepsi oyun oynuyor. Yarım saatlik bir süre için ne kadar da kastı be!
İlk işim bilgisayarın sesini kısmak oldu. Chat sayfasından gelen bildirim sesleri bu adamın o keskin kulağına giderdi yoksa!
Ve nihayet sayfaya girmiştim. Hemen rumuzum ile şifremi yazdım. İşte açıldı!
....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HÜZÜN [Texting]
Short StoryBu texting öyküsü, ahlaksızca yazılanlara inat ortaya çıkmıştır. 🤗 Cümlemize hayırlı olsun... ... Her şey bir mesajla başlamıştı. Chatleşme hastalığımın ne bir doktoru vardı ne ilacı. Yalnızca başıma gelecek olanlardı şifa vesilelerim ... ~ 08.09...