Bana mı? Dalga mı geçiyordu. Bu adam beni çıldırtmak için komutlanmış gibi ve ben artık sakin kalamıyorum. Şaşkınlıkla ondan tarafa dönerken beklediğim tek şey şaka yapıyorum filan demesiydi ama bunun aksine beni geçip demir kapıya doğru ilerledi. Sırtına bakmaya başladığımda bağırmamak için bir kaç saniye bekledim.
"Gelmene gerek yok." Demir kapıya yaslanmış bana bakıyordu. Bakışları önemsemediğini belli eder gibiydi ve cevap vermek için bir girişimde de bulunmadı.
"Suğuç bak yeterince gerildik."
"Kapıyı aç." Ses tonu fazla tok çıkmıştı ve kısık olmasına rağmen olduğum yerde titrememe neden oldu. Beni korkutuyordu. Ciddi anlamda. Kapıyı açmamı beklesede hiçbir harekette bulunmadım. İstesem de bulunamazdım. Anahtarım. Allahım anahtarrrrımm. Olduğum yere çöküp ağlamama saniyeler vardı. Gerçekten delirmeme saniyeler vardı. Ona bunu söylemek istemiyordum ama gitmeyeceği belliydi. Ben başımın çaresine bakacaktım ne diye bekliyordu ki. Neden yani, neden.
"Çantam çadırda kaldı ve anahtarım da çantada."
Kaşları çatılı bir halde bana baktığında başını hafifçe eğmesi bir oldu. Bir şeyleri anlamaya çalıştığı belliydi ve ben hızlı bir şekilde yüzümü yere eğdim. Çıplak ayaklarım kir içinde ve buz gibiydi. Üşüdüğümü belli etmemek için sarf ettiğim çaba bitmek üzereydi.
"Bunu en başından beri biliyordun." Ses tonu birazdan bağıracağının habercisiydi. Direnmek için başımı kaldırdığımda çoktan aramızdaki mesafeyi kapatmıştı.
"Arabada söyleyebilirdin. Ben gittiğimde ne yapmayı düşünüyordun?"
"Başımın çaresine bakabilirim." Dik durmaya çalışsamda her bakışıyla beni yerle bir ediyordu. Çatılan kaşları ve gerilen kasları beni korkutsada belli etmemeye çalıştım. Ya da belli etsem bile dile getirmedim diyelim.
Aniden kolumu tutup beni kendine çektiğinde bunu uzun bir süre yaşayacağımı anladım. Çekmeyi seviyordu.
"Bu saatte başının çaresine bakabilecek misin gerçekten. Üstünde para yok. Ayakkabın bile yok." Söylediği her bir ayrıntı ile sesi daha da yükselirken "bağırma" diye fısıldadım. Kimsenin bizi duymasını istemiyordum. Beni daha fazlası olabilirmiş gibi kendisine iyice yapıştırdı. Yüzlerimiz arasında ki mesafe o kadar azdı ki korkudan gözlerimi başka yere çeviremiyordum.
"Beni delirtiyorsun Hira."
"Sen de bana çok fazla müdahale ediyorsun."
Sinirle bir ses çıkardığında kolumu dahada sıkması bir oldu ama bunu fark etmiş gibi hemen tutuşunu gevşetti.
"Daha fazla konuşma." Beni arabaya doğru sürüklemesiyle kapıyı açıp oturtması bir oldu. Emniyet kemerimi takacağı sırada "ben hallederim" diyerek ona engel oldum. Hiçbir şey demeden kapımı kapatıp kendi tarafına yöneldi. Parmaklarım buz tutmuştu ve bu yarın hasta olacağımı anlamama yetti. Çok zayıf bir bünyem vardı ve kesinlikle bu gün kendime hiç yardımcı olmamıştım.
Araba uzun süredir seyir halinde olsada ikimizde konuşmuyorduk. Onun gergin hali direksiyonu tutuşundan bile belliydi. Dizlerimi koltuğa çekip hırkanın içine soktum. Der top olmuş bir halde ellerimle ayak parmaklarımı ofalarken ısıtıcı hala etkisini göstermemişti. Ağlamamak için bakışlarımı yola çevirdim. Fazla yorgun ve bitkin hissediyorum. Bir de onunla evlenecek olmanın verdiği korkuyu daha şimdiden hissetmeye başladım. Bu halleriyle hiç yardımcı olmuyordu. Araba büyük bir kapının önünde durduğunda kapı yavaşça kenarıya kaymaya başladı. Bir kaç saniye bunu bekledikten sonra arabayı içeride durdurdu. Kapının geri kapanma sesini duyduğumda aynı zamanda onun bakışlarını da vücudumda hissediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARŞILIK
Teen FictionHer şeyin bir karşılığı var. İyi ya da kötü olsun hep bir bedel, hep bir karşılık ödediğimiz bu hayatta karşıma çıkan teklifi kabul etmeme gibi bir lüksüm olduğunu düşünmüyorum. Korkuyorum ama kabul ediyorum. Çünkü sunduğu teklif benim için çok değe...