Merhaba, bir sonraki bölüm Çarşamba günü gelecek. İyi okumalar
Suğuç aşağıya indiğinde havlumla yatağa uzanmış yorgunluğumu atmaya çalışıyordum. Kadınlığım hala sızlıyordu ve bedenimde büyük bir ağrı vardı. Bütün bunlara rağmen çok iyi hissediyorum. En azından ağlamayı bıraktım. Canım acısa bile şehvete kapılıyorum ve acımı çok sonra yani şu an olduğu gibi geç hissediyorum. Yavaşça yerimde doğrulup üzerime askılı kısa elbisemi giyip saçlarımın ıslaklığını havluyla alarak taradım. Ayağıma çorap giyme gereği duymadan aşağıya indiğimde mutfaktan gelen koku etrafa yayılmıştı. Suğuç bir eliyle kulağındaki telefonu tutup biriyle konuşurken diğer eliyle de tenceredeki yemeği karıştırıyordu. Biraz daha yaklaştığımda tavuk sote yaptığını fark ettim.
Bakışlarımı ona çevirmeden hafifçe yemeği koklayıp hemen yanında dikildiğimde bedenini bu kadar yakınımda hissetmek daha yeni sevişmemişiz gibi hissetmeme neden oluyordu. Alt dudağımı dişleyip düşüncelerime son vermeye çalıştığımda kepçeyi uzatan elini görmemle ona bakmadan kepçeyi alıp yavaşça çorbayı karıştırmaya başladım. Suğuç sotenin kapağını kapayıp kısık ateşte pişmeye bıraktığında omuzlarıma yayılan saçlarımı sırtıma doğru çekip telefonla konuşmaya devam etti. Daha doğrusu karşı tarafı dinlemeye devam etti. Geldiğimden beri evet, hıhı dışında hiçbir şey dememişti. Ne konuştuğunu umursamadan çorbayı karıştırmaya devam ettim. Mercimek çorbasını severdim ve bu da çok güzel kokuyordu. Bedenini tamamen sırtıma yaslayıp arkama geçtiğinde ürperen bedenimi öne doğru çekmeye çalıştım. Kaçacak yerim olmadığını göstermek ister gibi elini karnıma koyup ona yaslanmamı sağladığında alt dudağımı dişlerimle ezip sessiz kalmaya çalışıyordum.
"Sonra konuşuruz" deyip telefonu kapatmasıyla burnunu başımın üstüne bastırıp derin bir nefes çekti.
"Şampuanın vanilyalı değil."
"Çünkü senin şampuanını kullanıyorum."
"Hmm" düşünceli sesiyle dudaklarını boynuma bastırıp yavaşça dilini değdirdi. Tepki vermeme gerek kalmadan dudaklarını uzaklaştırırken ses tonu az öncekine göre daha kısık ve sorgulayıcı çıkmıştı.
"Seni yaladığımda vanilya tadı alıyorum." Şaşkınlıkla ne diyeceğimi şaşırırken kepçeyi bırakıp bedeniyle tezgah arasında döndüm. Kalçamın ona sürtünmesini önemsemeden bakışlarımı ona dikerken kısılmış gözleriyle bana bakıyordu.
"Ben vanilya kokusu kullanmam."
"O zaman senin tadın vanilyaya benziyor Hira." Kışkırtıcı seninin algılarımla oynamasına izin vermedim. Beni delirttiğinin bilincinde gibi yavaşça bedenini geriye çekip bakışlarını vücudumda gezdirdi.
"Yarın balayı için yola çıkalım, sana uyar mı?" Bana öylesine sorduğunu bilsemde cevapsız bırakmamak için başımı salladım. Az önce açtığı mesafeyi beklemediğim an da tamamen sıfıra indirip dibimde bittiğinde kendimi geriye çekecek alanım olmadığı için elimi göğsüne koyup mesafe yaratmaya çalıştım. Gözlerini gözlerimden çekmeden göğsüne yaptığım baskının bir işe yaramadığını fark etmemi sağladı.
"Sessiz bir yere gideceğiz." Bakışları arsızca vücudumda gezinmeye başladığında elimi hemen yanağına koyup bana bakmasına neden oldum.
"Çıplak gezebileceğin kadar sessiz olacak. Tabii yine de sen bilirsin."
"Suğuç bak varya.." diye çemkirmemle benden bir kaç adım uzaklaşıp suçum yok der gibi ellerini havaya kaldırdı.
"Ben sadece bir öneride bulundum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARŞILIK
Teen FictionHer şeyin bir karşılığı var. İyi ya da kötü olsun hep bir bedel, hep bir karşılık ödediğimiz bu hayatta karşıma çıkan teklifi kabul etmeme gibi bir lüksüm olduğunu düşünmüyorum. Korkuyorum ama kabul ediyorum. Çünkü sunduğu teklif benim için çok değe...